- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
Sudan: Dünyanın Gözünden Kaçan Yüzyılın Trajedisi
Tebaasının koruyucusu olan İslam Devleti ortadan kalkınca Müslümanlar, dünyanın çeşitli yerlerinde sefalet, ıstırap ve felaketler içinde yaşamaya başlamışlardır; bu yerlerden biri de Sudan’dır. Zira Sudan, iki yıldır ordu ile Hızlı Destek Güçleri arasında devam eden kanlı savaşın sonucunda modern tarihin en kötü insani felaketlerinden birini yaşamakta olup bu çatışmalar, kimsenin bahsetmediği ve durdurmaya çalışmadığı korkunç trajedilere yol açmıştır. Yani medya tarafından gündeme getirilmeyen ve devlet ya da kurumlar tarafından da iç yüzü ortaya çıkarılmayan unutulmuş bir savaş.
Zira halklar, toplu katliamlar, zorla yerinden edilme ve mültecilik, kıtlık, hastalıklar, cinsel şiddet ve diğer felaketler gibi ağır ihlallere maruz kalıyorlar ama denetleyen ya da hesap soran hiç kimse yok!
Savaşan her iki tarafının da işlediği korkunçluklarla birlikte, özellikle kadınlar, çocuklar ve yaşlılar arasında şok edici sayıda ölü ve yaralı olduğu tahmin edilmektedir; zira ölü sayısı en az 150.000 kişi olarak tahmin edilirken bunların 60.000'den fazlası çatışmanın ilk 14 ayında sadece Hartum eyaletinde hayatını kaybetmiştir.
Yaralıların sayısı 70.000'i aşmasının yanı sıra sağlık sisteminin çökmesi, sağlık kurumlarının %70-80'inin faaliyetlerini durdurması nedeniyle tıbbi bakım alınmasında büyük zorluklar yaşanmasıyla birlikte kolera, kızamık ve ishal gibi hastalıklar yaygınlaşmaktadır. Aynı şekilde eğitim de çökmüştür; zira bugün Sudan'da yaklaşık 20 milyon çocuk okula gitmemektedir.
Birçok bölgede aralarında çocukların da olduğu korkunç katliamlara, soğukkanlılıkla gerçekleştirilen infazlara, kaçırma ve işkence olaylarına tanık olunmuştur; bu bölgeler arasında binlerce sivilin ölümüne ve yüz binlerce kişinin yerinden edilmesine yol açan Vad en-Nura, el-Hilaliya, Jalqani, el-Sariha, Tambul, Zamzam kampı, Kuzey Darfur köyleri, el-Cüneyna, Ardamta ve ülkenin ortasındaki Beyaz Nil eyaletindeki köylerdeki katliamlar da yer almaktadır. Bunlara, kadınlara, kız çocuklarına ve hatta çocuklara yönelik cinsel şiddet ve toplu tecavüz suçları da eklenmelidir.
Bu savaş, Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü'ne göre 14 milyondan fazla kişinin yerinden edilmesine neden olmuştur; bunların 11 milyondan fazlası Sudan içinde yerinden edilmiş durumda olup 3 milyondan fazla mülteci ise Mısır, Etiyopya, Orta Afrika, Güney Sudan, Çad ve hatta Ürdün gibi komşu ülkelere kaçmışlardır.
Ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin %53'ünü çocuklar oluşturmaktadır; bu da Sudan'ı dünyadaki en büyük ülke içi göç krizi yaşayan ülke haline getirmektedir; zira yerinden edilmiş kişiler, yaklaşık 50 milyonluk Sudan nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Mülteci kampları temel hizmetlerden yoksundur; zira mülteciler gıda, temiz su ve sağlık hizmetleri eksikliğinin acısını çekmektedir. Ayrıca bu kamplar, sık sık saldırılara maruz kalıyor ve bu da yerinden edilmiş kişilerin acılarını daha da artırıyor.
Tüm bunlar, özellikle her iki tarafın da kontrol ettikleri bölgelere gıda girişini engelleyerek açlığı bir savaş silahı olarak kullanması nedeniyle, ciddi bir gıda krizine yol açmıştır; zira yaklaşık 25 milyon kişi, -yani nüfusun yaklaşık yarısı-, özellikle mülteci kamplarında olanlar gıda yardımlarına ihtiyaç duymaktadır. Yüzbinlerce çocuk ciddi beslenme yetersizliğinin acısını çekmekte olup bunların çoğu ölüm riski altındadır. Nitekim raporlar, Sudan'da yaklaşık 3,7 milyon çocuğun yetersiz beslenmenin acısını çektiklerine, bu durumun devam etmesi halinde bu sayının artacağına ve yaklaşık 220.000 çocuğun şiddetli yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetme olasılığının olduğuna işaret ediyor.
Yani tarım arazileri, su kaynakları ve hayvancılık açısından dünyanın gıda sepeti olarak kabul edilen Sudan'da halk açlık, yoksulluk, hastalık ve yerinden edilmenin acısını çekmekte olup ordu ile Hızlı Destek Güçleri arasındaki lanetli savaşın sonucu olarak her açıdan en büyük insani felaketle karşı karşıya kalmıştır; bu savaş ise efendileri Amerika'nın Sudan ve onun servetleri üzerindeki emellerinin gerçekleşmesinin devam etmesi için yapılmakta olup bunun bedelini de sadece felaketle karşı karşıya kalan Sudan halkı ödemektedir.
Bu savaş, mevcut sömürgecinin emelleri devam ettiği ve Ruveybida yöneticiler halklarının göğüsleri üzerine çöreklendikleri sürece Sudan ve diğer Müslüman ülkelerde devam edecektir. O halde ey insanlar, onları kaldırıp atmak ve Sudan ve tüm Müslüman ülkeleri tüm şekil ve yöntemleriyle sömürgecinin boyunduruğundan kurtarmak için Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmak için çalışın. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّراً نِعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَى قَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ“Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez.” [Enfal 53]
İbn Mace, Abdullah ibn Ömer Radıyallahu Anh senediyle şunu rivayet etmiştir:Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem yüzünü bize doğru çevirerek şöyle buyurdu: يَا مَعْشَرَ الْمُهَاجِرِينَ: خَمْسٌ إِذَا ابْتُلِيتُمْ بِهِنَّ، وَأَعُوذُ بِاللهِ أَنْ تُدْرِكُوهُنَّ؛ لَمْ تَظْهَرْ الْفَاحِشَةُ فِي قَوْمٍ قَطُّ حَتَّى يُعْلِنُوا بِهَا إِلَّا فَشَا فِيهِمْ الطَّاعُونُ وَالْأَوْجَاعُ الَّتِي لَمْ تَكُنْ مَضَتْ فِي أَسْلَافِهِمْ الَّذِينَ مَضَوْا، وَلَمْ يَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِلَّا أُخِذُوا بِالسِّنِينَ وَشِدَّةِ الْمَئُونَةِ وَجَوْرِ السُّلْطَانِ عَلَيْهِمْ، وَلَمْ يَمْنَعُوا زَكَاةَ أَمْوَالِهِمْ إِلَّا مُنِعُوا الْقَطْرَ مِنَ السَّمَاءِ، وَلَوْلَا الْبَهَائِمُ لَمْ يُمْطَرُوا، وَلَمْ يَنْقُضُوا عَهْدَ اللهِ وَعَهْدَ رَسُولِهِ إِلَّا سَلَّطَ اللهُ عَلَيْهِمْ عَدُوّاً مِنْ غَيْرِهِمْ فَأَخَذُوا بَعْضَ مَا فِي أَيْدِيهِمْ، وَمَا لَمْ تَحْكُمْ أَئِمَّتُهُمْ بِكِتَابِ اللهِ وَيَتَخَيَّرُوا مِمَّا أَنْزَلَ اللهُ إِلَّا جَعَلَ اللهُ بَأْسَهُمْ بَيْنَهُمْ “Ey Muhacirler sizlerin şu beş duruma yetişmenizden Allah’a sığınırım....Bir toplumda fuhuş ortaya çıkarda aleni yaparlarsa Allah onları önceki geçmiş milletlerde bulunmayan çaresiz hastalıklar ve acılara müptela eder.Bir toplum ölçü ve tartıyı eksik yaparsa kıtlık dar geçim ve yönetici zulmü ile müptela olur.Bir toplum mallarının zekatını vermezse gökten inen yağmurları kesilir, hayvanları olmasa hiç yağmur yağmazdı.Bir toplum ahdi bozarsa Allah onlara başka milletlerden düşman musallat eder, onlar da ellerindekilerin bazısını alırlar.Yöneticileri Allah’ın Kitabı’nda indirdikleriyle amel etmezse Allah onları birbirine düşürür.” Vallahi, Allah'ın şeriatı ve dini ile hükmeden koruyucu ve lider olan Hilafet güneşinin kaybolmasından bu yana İslam ülkelerindeki durumumuz ve halimiz işte budur.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müslime Şâmî (Ümmü Suheyb)