Pazartesi, 17 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti
Medya Bürosu

No: LB-BA-2025-MB-TR-20 H. 7 Cumâde’s Sânî 1447
M. Cuma, 28 Kasım 2025

Patrik Beşara Raî’nin Bölgedeki Hristiyanlarla İlgili Açıklamaları, Amerika ve Batının Bölge Halkına ve Tarihine Yabancı “Azınlıklar” Kavramına Israrla Sımsıkı Sarıldığını Gösteriyor!

Lübnan’ın El-Cedid kanalında sunucu Samar Ebu Halil’in sunduğu “Bu Benim” (Heyda Ene) programına katılan Patrik Beşara Raî’nin bu programda yaptığı açıklamaları, Vatikan Papası’nın bölgeye ve özellikle Lübnan’a gerçekleştireceği ziyaretle aynı zamana denk geldi. Özellikle Suriye’deki rejim değişikliği konusuna değinen Raî; “Hıristiyanlar bugün Suriye’yi terk ediyor çünkü kurulan devlet Müslüman bir devlettir! Oysa önceki rejim döneminde durum böyle değildi...” diyerek, 2011 yılında Sarkozy döneminde Fransa’ya yaptığı ziyaretteki tutumunu adeta teyit etmiştir. O zaman yaptığı açıklamada “Suriye’de kınanması gereken hataların ve ihlallerin olduğu gerçeğinin kabul edilmesi, Devlet Başkanı Beşar Esed’in reformlara başladığı ve ona bir şans verilmesi gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmaz!” demişti. Arap Baharı’na bakışı da şöyleydi: “Çok endişe uyandıran bir olay ve gelişmedir. Çünkü Arap Baharı, illa ki demokrasi ve özgürlüklere açılan bir kapı değildir, bilakis aşırılık çağına ve özgürlüklere, demokrasiye ve (azınlık) haklarına saygı duymayan daha katı rejimlere bir geçiş olabilir!” Acaba Patrik’in bu tutumu, Papa’nın ziyareti üzerinden sözde “(azınlıkların) korunması” söylemini pekiştirmeye yönelik atılmış önleyici bir adım mıdır? Yoksa “İslamofobi” olarak adlandırılan İslam’dan duyulan yersiz korkuyu ve bölgede bir İslam Devleti’nin kurulmasından duyulan endişeyi pekiştirme çabası mıdır?

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti olarak biz, şu mesajları veriyoruz:

Birincisi: Öncelikle şunu vurgulamak isteriz ki; İslam’da ve Allah Subhânehu ve teala’nın izniyle yakında kurulacak olan Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nde, Patriğin veya Batı düşüncesinden etkilenenlerin işaret ettiği manada ne fikir ne de vakıa olarak sözde “azınlıklar” diye bir şey yoktur. Bilakis Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kurduğu ilk İslam Devleti’nden 1924’te Hilafet’in yıkılmasına kadar geçen süreçte İslam Devleti’nde var olan uygulama şöyleydi: Gayrimüslimler devletin himayesi, koruması, riayeti (gözetimi), zimmeti ve ahdi altındaydılar. Devletin bu konudaki şiarı Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisiydi:

مَن ظَلَم مُعاهَداً أو تَنَقَّصَه حقَّه وكَلَّفَه فوقَ طاقتِه أو أخَذ منه شيئاً بغيرِ طِيبِ نفْسٍ فأنا خَصمُه يومَ القيامةِ“Kim bir anlaşmalıya zulmeder, hakkını kısar veya taşıyabileceğinden fazlasını yüklerse veya haksız yere bir şeyini alırsa, hüküm günü onlardan ben davacı olacağım.” Uygulamadaki en yüce örnek ise, Hicri 15 / Miladi 638 yılında Raşidi Halife Ömer bin el-Hattab RadıyAllahu Anh’ın gayrimüslimlerin kiliselerini ve mülklerini güvence altına aldığı “Ömer Ahidnamesi” (el-Uhdetu’l-Ömeriyye) olarak bilinen belgedir. Ömer Ahidnamesi, Kudüs tarihindeki en önemli belgelerden biri kabul edilir. Patrik’i ve onun gibi düşünenleri, Ömer bin Hattab RadıyAllahu Anh’ın Kudüs’e girişini tasvir eden yazar Gustave Le Bon’un şu sözlerine havale ediyoruz: “Müminlerin Emiri Ömer bin Hattab’ın Kudüs şehrindeki tutumu; Arap fatihlerin mağlup ettikleri milletlere karşı gösterdikleri ve birkaç asır sonra Haçlıların Kudüs’te işledikleri cinayetlerle tamamen çelişen o muazzam şefkati bize ispatlamaktadır. Ömer, şehre az sayıda sahabesiyle girmiş, patrik Sophronius’tan kutsal mekânları birlikte ziyaret etmeyi istemiş, halka güven vermiş, kiliselerine ve mallarına saygı gösterileceğine dair söz vermiş ve Müslümanların onların ibadethanelerinde ibadet etmelerini dahi yasaklamıştır.” Le Bon devamla şöyle der: “Mısır’da Amr bin As’ın tutumu da bundan aşağı değildi. Mısırlılara tam bir dini özgürlük, mutlak adalet, mallara saygı ve Rum Kayserlerinin ağır vergileri yerine her kişi başına on beş frankı geçmeyen sabit bir yıllık cizye teklif etti; Mısırlılar da bu şartları minnetle ve isteyerek kabul ettiler.”

İkincisi: Müslümanların, aralarında ve birlikte yaşadıkları Hıristiyanlarla olan şerefli tarihini anlatmaya bu makam yetmez. Hatta Amin Maalouf ve Şekib Arslan gibi Müslümanların Hıristiyanlara muamelesini insaflı bir şekilde tasvir eden yazar ve düşünürlerin görüşlerini aktarmaya bile yetmez. Ancak biz, İslam’ın ve İslam Devleti’nin Hıristiyanlara bakışının, bizzat Patrik Raî nezdinde de net olduğunu net bir şekilde teyit ediyoruz. Zira Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti’nden bir heyet 12 Ocak 2021 tarihinde kendisini ziyaret etmiş ve bu konuda detaylı bir kitap teslim etmiştir. O kitabın sonuç bölümünde şu ifadeler yer almaktaydı: “Batı’nın, özellikle Amerika’nın Lübnan üzerindeki projelerine karşı son derece dikkatli olunmalıdır. Zira Lübnan sahilleri muazzam petrol ve gaz rezervleri üzerine oturmaktadır ve bu da onu sömürge güçlerin hedefi hâline getirmektedir… Doğu Akdeniz’deki büyük gaz serveti üzerindeki çatışmanın bir uzantısı olarak Amerika ile Fransa arasındaki uluslararası rekabetin Lübnan’a taşınmasına da aynı derecede dikkat edilmelidir… Bu nedenle Lübnan’ın aslına, bölgesine ve çevresine; Lübnan’ı ve çevresini -ister Amerikalı ister Fransız ister başkası olsun- Batı’ya bağımlılığın pençesinden kurtarmak için ihlasla çalışanlara bağlanması konusunda ısrarcı olmalısınız.” Yine aynı bildiride şu ifadeler de vardı: “İşte Lübnan bugün, dış müdahaleden (Amerikan-Avrupa) kaynaklanan aynı (eski ama yeni) fitne girdabını yaşamaktadır. Bu fitne girdabının üreteceği formül de başarısız olmaya mahkumdur. Zira tüm bu formüller, galip- mağlup formülüne dayanmaktadır. Bu varlık (Lübnan), kendisini ‘Kutsalların Kutsalı’ haline getiren bin bir çeşit yalanla çepeçevre kuşatılmıştır; Lübnan, kendisi için birleşik bir kimlik oluşturmayı başaramamıştır, siyasal sistemi de kırılgandır...”

Üçüncüsü: Bugünlerde reklamı yapılan ve Amerika’nın yönettiği bu sözde barış süreci, Lübnan ve bölgenin sorunlarına çözüm değildir. Aksine bu, daha fazla teslimiyet, normalleşme ve gaspçı işgalci varlığı ve onun Kudüs ve Kıyamet Kilisesi de dahil olmak üzere Mübarek Toprak Filistin üzerindeki hakimiyetini tanımak demektir! Gaspçı varlıkla barış yaklaşımı, Batılı bir yaklaşımdır. Sizin değil Batı’nın çıkarlarına hizmet eder. Sizi “azınlık” olarak perçinler, oysa siz bu toprakların asli halkısınız; sizin de başkaları gibi eşit haklarınız vardır.

Son olarak Hizb-ut Tahrir’in uğrunda çalıştığı proje; Lübnan dahil olmak üzere Müslüman beldelerde Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmaktır. Hizb-ut Tahrir, bu devlet için, “Anayasa Taslağı veya Esbâb-ı Mûcibesi” adlı kitabında; genel olarak Birinci ve İkinci Bölümde, özel olarak ise Genel Hükümler başlığı altındaki (5, 6 ve 7.) Maddelerde Ehl-i Kitab’ın hak ve görevlerini içeren bir anayasa tasarısı hazırlamıştır. İşte bu Anayasa projesi; Lübnan’ı ve bölgeyi mezhepçi ve azınlıkçı kutuplaşmalardan kurtarmanın yegâne yoludur. Kurtuluş; sömürgeci Batı’nın kavramlarına, fikrine ve ameline tutunmakta değildir. Ülkeye ve halka çöreklenen işgalciyi kovmanın yolu da budur; teslimiyet ve normalleşme değildir. Batı’ya, özellikle de Amerika’ya ve onun projesine bağlanmak; bölgenin sömürülmesini kabul etmek ve onun saptırıcı kavramlarına boyun eğmek demektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

لا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ أَن تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا إِلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ * إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَىٰ إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ“Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyilikle ilişki kurmanızı ve onlara adaletli davranmanızı size yasaklamaz. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için (başkalarına) yardım edenlerle dostluk kurmanızı size yasaklar. Kim onlarla dostluk kurarsa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” [Mümtehine 8-9]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
Road 200, Tarabulus/Tripoli – Lebanon
Telefon: 03–155103 / 03–446709
www.tahrir.info
Fax: 06–629524
E-Mail: ht@tahrir.info

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER