Cumartesi, 22 Safer 1447 | 2025/08/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yöneticilerimizin Tepkileri, Ümmetin Arzularının Seviyesine Çıkmıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yöneticilerimizin Tepkileri, Ümmetin Arzularının Seviyesine Çıkmıyor!

Haber:

Yahudi varlığının başbakanı Binyamin Netanyahu, Yahudi “i24” kanalına verdiği televizyon röportajında tartışma yaratan açıklamalarda bulundu; zira şöyle dedi: “Ben tarihi ve ruhani bir görevdeyim ve “Büyük İsrail” vizyonuna duygusal olarak bağlıyım.” (El Cezire Net)

“Arap dünyası Netanyahu'nun ‘Büyük İsrail’ açıklamalarını kınadı ve Mısır açıklama talep etti” başlığı altında El Cezire Net şöyle yazdı:Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır ve Arap Birliği, Çarşamba günü Netanyahu'nun “Büyük İsrail Vizyonu” olarak adlandırdığı açıklamaları kınadı ve bunu Arap devletlerinin egemenliğine bir saldırı olarak nitelendirdi.

Yorum:

Ülkemizdeki alçak yöneticiler bizi şuna alıştırıyor:Düşmanların açıklamalarına ve tehditlerine kınama, eleştirme ve inkarla ile karşılık vermelerine ve ümmetin, olayların veya tehditlerin seviyesine yakışır eylemlerde bulunmayı alışkanlık haline getirmemesine;bu da onların bir vadide, ümmetin ise başka bir vadide olduğu, ümmetin sorunlarının kendileriyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığı, hatta onların sorunlarının ümmetin sorunlarından farklı olduğu, hatta çeliştiği anlamına gelmektedir.

Ümmetin merkezi davası, Allah'ın indirdikleriyle ile hükmetmek ve ülkemizdeki mevcut bu karton varlıkları, Hilafetin sancağı altında birleştirmek, yani on iki asırdan fazla bir süredir olduğu gibi ümmeti eski haline geri döndürmektir;zira o zaman ümmet, İslam'la izzetli olan bir ümmetti; zira İslam ile hükmediyor, İslam'ı bir hidayet ve rahmet risaleti olarak tüm insanlara taşıyordu; yine o zaman ümmet izzetli ve heybetli bir ümmet olup düşmanları ümmete kendisine ve topraklarına zarar verecek tek bir kelime dahi söylemeye cesaret edemediği gibi yine kendisine ve topraklarına zarar verecek tek bir eylemde dahi bulunmaya cesaret edemiyordu. Bugünkü yöneticilerimizin davasına gelince; helak olmuş koltuklarını korumanın yanı sıra kafir ülkelerdeki efendilerinin çıkarlarını da korumak olduğu gibi ümmeti ve ümmetin çıkarlarını korumak yerine düşmanların çıkarlarını ve sınırlarını korumak ve ümmetin evlatlarını düşmanlarına teslim etmektir.

İki gözü olan herkes için, İslam ümmetinin felaketinin bizzat yöneticileri olduğu, tüm sorunların sebebinin bu yöneticiler olduğu ve sorunların çözümünün onlardan kurtulmak ve İslam Devleti'nin kurmak olduğu açığa çıkmıştır; zira Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi olup Hizb-ut Tahrir de onu kurmak için çalışmaktadır; işte o zaman Netanyahu ve onun arkasındaki küfür ülkelerinin liderleri, Müslümanların gerçeğini göreceklerdir.وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَZulmedenler, hangi dönüşle döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” [Şuara 227]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halife Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Ataları Tunus Valisine Cizye Öderlerken Trump İse Tunus'a Gümrük Vergisi Uyguluyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ataları Tunus Valisine Cizye Öderlerken Trump İse Tunus'a Gümrük Vergisi Uyguluyor!

Haber:

ABD Başkanı Donald Trump, 7 Ağustos 2025 Perşembe günü Truth Social platformunda yaptığı bir paylaşımda, onlarca ülkeye uygulanan gümrük vergilerinin yürürlüğe girdiğini duyurdu.ABD'nin Tunus'a uyguladığı gümrük vergisinin %25 olduğu tahmin edilmektedir.

Uzmanlar, bu vergilerin zeytinyağı sektörünü olumsuz etkileyeceğini düşünüyor; zira Tunus ihracatının yaklaşık %30'u ABD pazarına yapılıyor.

Yorum:

Eğer buna yol açan ve bütün sebepleri sağlayan iki şey olmasaydı bu kibirli adam, dünyanın birçok ülkesinin ekonomisini kontrol edemez, politikalar çizemez, kısıtlamalar dayatamaz, ihracat ve ithalat oranlarını belirleyemez ve kendisini halkların rızkını dağıtan bir kişi olarak göremezdi:

Birincisi:  Ülkesinin özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası İslam beldelerine yönelik izlediği ekonomi politikası ve bu ülkelerin sadece tüketim pazarı olarak kalmasını tavsiye eden ve Batı'nın ihtiyaç duyduğu ürünleri üretip ihraç etmelerini öngören Campbell Konferansı'nın tavsiyelerinin bir uzantısı olmasıdır.Buna bir de Nixon'ın altın ve gümüşün Dolarla değiştirilmesi, yani sahte zorunlu kağıtlar şoku eklendi ve bu da Amerika'nın ihtiyaç duyduğu ürün ve malları en düşük fiyatlarla çalmasına katkıda bulundu. Bunun yanı sıra Müslümanların içinde yaşadığı bu kafeslerin ekonomilerine şartlarını dayatmak için Amerika'nın kullandığı araçlar olan Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'nın dayatmaları da vardır.

İkincisi: Müslüman ülkelerdeki ardışık yönetim sistemlerini, dikteler, borçlar ve ürünlerinin ihracat kapılarını kapatarak zincirlemektir; bu vizyon ve köklü çözümlerin yokluğunun bir sonucu olarak Tunus ya Trump'ın acımasız şartlarına boyun eğmek zorunda kalacak veya ekonomisini GATT anlaşmasıyla mahveden ve ALECA anlaşmasını yürürlüğe koymak isteyen Avrupa Birliği'nin insafına kalacak, ya da Çarlık Rusya'sı veya tek küfür milleti olan diğer ülkelerin pazarlarına yönelecekti.   

“Roma'nın mezarı” yeşil Tunus, Roma'nın gıda sepeti anlamına gelmektedir; zira Roma halkının çoğu, Haçlı Batı'nın onlarca yıldır ekonomisine uyguladığı pranganın bir sonucu olarak yoksulluk ve sefalet içinde yaşıyordu; bu yüzden Tunus’un servetlerini yağmalamak ve onun bir lokma ekmek için dilenci olarak kalmasını sağlamak için onun için kötü yasalar ve ekonomik politikalar yazdı. Tıpkı Rabbimiz Subhanehu’nun aziz Kitabı’nda şöyle buyurduğu gibi: مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ (Ey iman edenler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler.” [Bakara 105] Tunus Zeytuna, kendi ateşiyle yanıp tutuşan ve Tunus’u da kuşatan rejimden esinlenen çözümlerle krizlerinden çıkamayacaktır; eğer ümmet, sömürgecinin arasında türettiği sınırlar ve engelleri kırmış olsa, ürünlerini ve zenginliklerini pazarlamak, ekonomisini canlandırmak, tarım, sanayi ve hizmetlerini eski ihtişamına geri döndürmek için, Amerika'ya, Avrupa'ya ve Rusya'ya ihtiyaç duymazdı. İşte ümmetin, vahşi sömürgeci Fransa'nın ve onu izleyen bu sömürgeciliği pekiştiren rejimlerin, sadece ekonomik olarak değil, aksine aynı şekilde fikri ve siyasi olarak da müdahale etmeden önceki durumu böyleydi.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Necmeddin Şuaybin

Devamını oku...

Amerika'nın İstediği Şey, Silahlar Kalsa Bile Yahudi Varlığının Resmen Tanınmasıdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika'nın İstediği Şey, Silahlar Kalsa Bile Yahudi Varlığının Resmen Tanınmasıdır!

Haber:

Lübnan'daki siyasi ve güvenlik haberlerinin çoğu, Yahudi varlığını hedef alan silahlar konusunun etrafında dönüyor ve siyasi analistler ile gazetecilerin çoğu bu konuya odaklanıyor.

Yorum:

Amerika, Yahudileri öldüren silahların Lübnan ordusuna teslim edilmesini istiyor ve çıkarına gördüğünde içeride veya komşu ülkelerdeki Müslümanlar arasında kullanabilmek için tüm insanların elinde kalan herhangi bir silah onun umurunda değildir.

Amerika, biz Müslümanların en büyük düşmanı olup bunu açıkça, hatta küstahça söylemiştir; zira ABD'nin Lübnan'daki temsilcisi Barrack, Lübnan devletine teslim edilmesi gereken silahların, mübarek Filistin'i gasp eden Yahudi varlığına karşı kullanılabilecek silahlar olduğunu, diğer herhangi bireysel veya orta ölçekli silahların olmadığını açıklamıştır; çünkü bireysel ve orta ölçekli silahlar, Yahudilerin varlığına zarar vermez, aksine ona hizmet ettiği gibi tekfirciler, aşırılıkçılar, gericiler, geri kalmışlık bahanesiyle Müslümanlar arasında veya mezhepçilik, milliyetçilik ve ırkçılık ve Müslümanlar arasında besledikleri diğer tanımlamalar bahanesiyle Müslümanlar arasında ya da hatta Müslümanlar ile yüzlerce yıldır birlikte yaşayan, bizden namus, mal ve canın korunmasından başka bir şey görmemiş, kendimize uyguladığımız kanunları kendilerine uyguladığımız, bizim lehimize olanın onların da lehine olduğu ve bizim aleyhimize olanın kendilerinin de aleyhine olduğu kimseler arasında savaşmaya tahrik etme konusunda Amerika ve tüm Batı'ya hizmet etmektedir.

En büyük düşmanımız Amerika, Yahudi varlığına zarar veren silahları yok etmek veya etkisiz hale getirmek istediğinde, neden politikacılar ve medyacılar buna odaklanıyor?!

Peki neden en önemli konular, Amerikan düşmanının talebi üzerine, derinlemesine araştırılmadan ve ümmet için olan tehlikesi ortaya konmadan medyada ve Bakanlar Kurulu'nda gündeme getiriliyor; gündeme getirenlerin en tehlikeli olanı ise, Yahudi varlığıyla kara sınırlarının belirlenmesi, yani bu gaspçı varlığı resmi olarak tanımak ve bundan sonra hiç kimsenin, sanki Filistin sadece Filistin halkına aitmiş gibi bizi ikna etmeye çalıştıkları gibi sadece Filisin halkının değil, tüm Müslümanların mülkü olan Filistin için herhangi bir silah taşımaya hakkı olmadığını kabul etmektir?!

Tehlikeli olan ise bu meseleyi bazen barış, bazen uzlaşma, bazen bölgedeki güvenlik, bazen de ekonomik, turistik ve siyasi refah ve bu mutant varlığının tanınması halinde Müslümanlara vaat ettikleri refah altında gündeme getirmektir!

Amerika, Müslümanların Yahudi varlığını asla kabul etmeyeceklerini çok iyi biliyor; bu nedenle Amerika’nın, Müslümanların dikkatlerini en önemli hayati meselelerden başka yöne çekmek yoluyla Müslümanların içine sızdığını görmektesiniz. Evet, Amerika bizim silah konusuna odaklanmamızı istiyor; ancak Amerika, eğer Lübnan resmi olarak Yahudi varlığıyla sınırların çizilmesini kabul ederse silah ne kadar güçlü olursa olsun bir fayda sağlamayacağını ve Yahudi varlığına karşı kullanılamayacağını biliyor; böylece Müslümanların başındaki yöneticiler ve Filistin otoritesi gerekçe gösterilerek Yahudi varlığı ve onun mübarek Filistin toprakları üzerindeki haklarını tanımış olacaktır.

Yahudi varlığını tanımak, Allah'a, Rasulü'ne, müminlere ve Filistin'in kurtuluşu için dökülen ve hala dökülmeye devam eden şehitlerin kanına ihanettir.Buna rağmen bizler hala Gazze Haşim ve Filistin'de savaşan bazı ümmetimiz için bir hayır umuyoruz ve onlar kanlarıyla bize şöyle diyorlar:Bizim için tüm bunlara ve daha fazlasına mal olsa bile Yahudi varlığını asla tanımayacağız...Peki Lübnan'da, koşullar ne kadar zor olursa olsun, Yahudi varlığının tanınmasını kabul edecek miyiz?! Bizimle birlikte silahı bıraksa bile Yahudi varlığıyla sınırların çizilmesini, yani onun tanınmasını kabul edecek miyiz?! Bu, çok geç olmadan cevaplamamız gereken bir sorudur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Cabir - Lübnan

Devamını oku...

Allah’ın Emirlerine Bağlanmadıkça Zafer Gerçekleşmeyecek ve Güvenlik De Hakim Olmayacaktır

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Allah’ın Emirlerine Bağlanmadıkça Zafer Gerçekleşmeyecek ve Güvenlik De Hakim Olmayacaktır

Sudan'ın yeni Vakıflar Bakanı Beşir Harun Abdülkerim, Cuma hutbesinde silahlı kuvvetlere yardım etmeye ve kuşatma altındaki bölgeleri desteklemeye yönelik tahsis ettiği (1) no'lu konuşmanın talimatını vererek başladı.

O, Sudan Kurtuluş Hareketi/Ordusu'nun lideri ve Sudan İttifakı'nın liderlik kurulunun bir üyesi olup onun atanması, Kamil İdris'in başkanlık ettiği Umut Hükümeti'nde silahlı hareketlere ayrılan yeni kota kapsamında ve silahlı hareketlerle iktidarı paylaşma konusunda Cuba Anlaşması'nın uygulanması çerçevesinde gerçekleşmiştir.

Cuma hatiplerine gönderilen konuşmada şunlar geçmektedir:

Bakanlığımızın kahraman silahlı kuvvetlerimizi ve ona destek verme konusundaki dini ve milli görevi çerçevesinde ve ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü koşullar ile iç ve dış hedef göstermeler ışığında, Sudan'ın içinde ve dışında bulunan tüm camilerin hatip ve imamlarına, 1/8/2025 Cuma günü aşağıdaki hutbeyi okumaları talimatını veriyoruz:

Hutbenin birinci kısmı: Silahlı kuvvetlerin ve onlara destek veren güçlerin, vatanı ve vatandaşların güvenliğini savunmadaki kahramanca rolünü vurgulayarak onların arkasında tek saf halinde durmaya çağırmak ve onların zafer ve sebatı için dua etmek

Hutbenin ikinci kısmı: Hızlı Destek Milisleri ve Abdulaziz El-Hilu tarafından kuşatılan ve etkilenen bölgeler ile (Delnig, Kadugli, Babanusa, El-Faşir)'deki kuşatmadan dolayı vatandaşların çektikleri acılar ve zorlu insani koşullar hatırlatılarak, onlara yardım etmesi ve sıkıntılarını gidermesi için Allah'a samimi bir şekilde dua etmek.

Buna yönelik yorumumuzda diyoruz ki:

Öncelikle Cuma minberi, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in minberi olup hak ve hakikatin söylendiği, aldatmak ve yanıltmanın olmadığı, Müslümanların meselelerinin benimsendiği ve felaket anlarındaki görüş ve rehberliğin, sultan ve devletin arzusuna icabet ederek değil de vahyin (Kur'an ve sünnet) yönlendirmesiyle disipline edilmiş Hanif şeriatın hükümlerine göre olduğu ve siyasi, ekonomik, içtimai ve askeri yön de dahil güvenlik olarak İslami sistemlerin gölgesinde yaşamaya yönelik davetin pekiştirildiği bir yerdir.

İslam, devletin silahlı kuvvetlerinin, ordu ve iç güvenliği koruyan polis de dahil olmak üzere tek bir güç olmasını, ordunun akidesinin İslam akidesi olmasını ve görevinin de İslam'ı taşımak ve devletin otoritesini korumak için Allah yolunda cihat etmek olmasını vacip kılmıştır. Birçok orduların olması ve Sudan'da bugün olduğu gibi bölgesel, kabilevi veya etnik yöne sahip silahlı güçlerin olması caiz değildir; zira bu, gerginliklere, güvenlik patlamalarına ve savaşlara neden olmaktadır; ülkede şu anda yaşananlara dair en kötü örnek Hızlı Destek Güçleri'dir. Ayrıca orduların çokluğu, ülkenin güvenliğini ve istikrarını tehdit edip istikrarsızlığa maruz bıraktığı gibi Sudan'ı ve diğer tüm Müslüman ülkelerdeki (kanlı sınırları) gözetleyip duran Batılı güçlerin planlarına göre parçalanmasına, bölünmesine ve dağılmasına yol açmaktadır.

Bazı şehirlerin ve sakinlerinin isyancı güçlerin kuşatması altında yaşaması, yiyecek, içecek ve hizmetler konusunda sıkıntı çekmesi, işkence, cinayet ve aç bırakılması gibi uygulamalara maruz kalmasıyla ilgili hususlara gelince; ordunun ve devletin, bu durumu ortadan kaldırmak, bu isyancı güçlerin tehlikesini ve baskısını ortadan kaldırmak, güvenlik ve huzuru yaymak, insanlara onurlu bir yaşam sunmak için çalışması gerekir. Bu da bizim, sömürgecilerin çıkarlarını gerçekleştiren ve halkın çıkarlarını ihlal eden bir devletin değil, ideolojik bir devletin altında yaşamamızı gerektirmektedir; zira bu ideolojik devlet, Müslümanların Halifesine biat edilerek halkın akidesine, yani azim İslam akidesine dayanan bir sistemi uygulayacaktır. Zira Halife, bölgesel, kabileci veya etnik bir yaklaşımla hareket etmeyerek farklı ve çeşitli silahlı güçleri, akidesi İslam olan tek bir ordu altında birleştirecek ve onun görevi, Allah yolunda savaşmak olduğu gibi kabile ve bölgesel hareketler ile milisleri türetip desteklemek, devletle yapılan anlaşmalara ve yönetim ve iktidara katılmalarını sağlayarak onlara meşruiyet kazandırmak -ki Amerika tarafından tasarlanan ve Güney Sudan'ın bölünmesine yol açan Nevaşa Anlaşması hala aramızda mevcuttur- yoluyla ülkemizi bölüp parçalamaya çalışan ülkemizdeki açgözlü Batılı ülkelerin komplolarına karşı siyasi sistemin (Hilafetin) dayanağı olmaktır. Nitekim Amerika'nın şu anda ordu ile hızlı destek güçleri arasında çıkardığı bu savaşla planladığı şey, eğer ordu içerisindeki muhlisler uyanıp komplocuların planlarını altüst ederek halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir'in kendisi için çalıştığı Hilafetin temsil ettiği İslam'ın yönetimini hakim kılmazlarsa Allah göstermesin Darfur'u bölmeye yönelik bir atılım olduğuna delalet etmektedir.

Ey nusret ehli: Dünya ve ahiretin izzeti için sizleri, İslam'ın büyük yapısını, yani bölmek, parçalamak, servetlerimizi yağmalamak ve halkımızın bileşenleri arasında yangın ve fitneleri alevlendirmek için ülkemize uzanan Batı'nın elini koparacak Hilafeti kurmaya davet ediyoruz; zira İkinci Hilafet, Rabbimiz Subhanehu’nun bize olan vaadi ve sevgili Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ» ثُمَّ سَكَتَ... “Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Sonra sükût etti. …”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Hüseyin (Ebu Muhammed Fatih) - Sudan

Devamını oku...

Danimarka: Kopenhag'daki Mısır Büyükelçiliği Önünde Protesto Eylemi!

  • Kategori Danimarka
  •   |  

 Hizb-ut Tahrir / Danimarka:
Kopenhag'daki Mısır Büyükelçiliği Önünde Protesto Eylemi!

22 aydır devam eden, suçlu Yahudi varlığı tarafından Gazze Şeridi'ndeki savunmasız Müslümanlara karşı işlenen acımasız katliamlar (soykırım) ışığında, bugüne kadar 210.000'den fazla Müslüman erkek ve kadının şehit olması, yaralanması ve hayatını kaybetmesine neden olan bu olaylar üzerine, Hizb ut Tahrir / Danimarka, başkent Kopenhag'da, Gazze'deki halkımızı ve nehirden denize kadar işgal altındaki tüm Filistin'i desteklemek için Mısır Büyükelçiliği önünde bir protesto gösterisi düzenledi. Hizb-ut Tahrir Danimarka üyesi Abdul Rahman Muhammed, katılımcılara bir konuşma yaptı.

Cuma, 14 Safer 1447 - 08 Ağustos 2024

danimarka

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#ArmiesToAqsa

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

Aqsa_calls_armies#

#AqsaCallsArmies

danimarka

İlgili Bağlantılar:

Hizb-ut Tahrir / Danimarka Resmi Websitesi

Hizb-ut Tahrir / Danimarka Facebook Sayfası

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER