Çarşamba, 07 Muharrem 1447 | 2025/07/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kopyalanmış Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 01/07/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 01/07/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

- Hadsiz Leman Dergisi Kapatılsın
- 100 Yıllık Kıyam Bitmeyen Dava

6 Muharrem 1447 - 1 Temmuz 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Yetim Gazze’nin Kimi Var?!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Yetim Gazze’nin Kimi Var?!

24 Haziran 2025 tarihinde resmi medya organları, İran ile Yahudi varlığı arasında ateşkes anlaşması yapıldığını duyurdu ve anlaşma, büyük acılar çeken Gazze halkına yönelik herhangi bir şart içermemektedir; sanki Gazze İslam ümmetinin bir parçası değilmiş ve sanki onun kadınları bizim kadınlarımız ve çocukları da bizim çocuklarımız değilmiş gibi! Sanki İran, Arap ve Batı halklarından ve Batı'daki parlamenterlerden destekçiler bulmasının, hatta ümmetin sevinip moralinin yükselmesinin, gururunun kabarıp onurunun yükselmesinin ve böylece dünyaya eskisi gibi zillet ve aşağılanma merceğinden değil de izzet ve onur merceğinden bakmaya başlamasının ardından askeri ve siber gücünü ve bu varlığı yeryüzünden silme kabiliyetini göstererek tüm dünyaya Gazze'yi yüzüstü bıraktığını haber vermek istiyormuş gibi!

İnsanlar, Yahudilerin, Filistin'deki halkımıza içirdikleri kadehten kendilerinin de içmeye başladığını ve çarkın Yahudilerin aleyhine dönmeye başladığını sanmışlardır; zira Yahudiler de bizim halkımız gibi çeşitli ülkelere göç etmişler, zilleti ve aşağılanmayı tatmışlar, yeryüzü genişliğine rağmen onlara dar gelmiş ve kalplerine de korku hakim olmuştu. Nitekim bu güzel haberlerin ve bu büyük sevincin ortasında durum değişmiş ve şartsız ve yaslı Gazze'yi kapsamayan bir anlaşma gibi İran ile gaspçı varlık arasındaki barış umutları kesilmişti.

Bizleri Allah'ın Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünnetiyle yönetecek bir çobanımız (yönetici) olmadığı, bir selin üzerindeki çerçöp ve sürüden ayrılmış koyunlar gibi olduğumuz sürece bu hiç de şaşırtıcı değildir; zira kurtlar, koyunları öldürme imkânı olduğu sürece ne zaman avlarının etinden vazgeçtiler ki! Uluslararası tiranların yasasını dikkate alan, Sykes-Picot sınırlarına razı olan ve bu hayali sınırlara inanmayıp dini ve ırzı korumak için Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metodunu takip eden İslam Devleti'nin şerefine layık olmayan bir devletten bu tür bir tavır gelmesi şaşırtıcı değildir; eğer İran da böyle (İslami devlet) olsaydı, öncelikle Gazze’deki halkımıza olmak üzere maymun ve domuzların kardeşleri böyle zorbalık yapamaz ve İran da Yahudilerin kendilerine saldırıp liderlerini ve bilim adamlarını öldürmelerini beklemezdi. Eğer İran bir İslami devlet olsaydı, bizler egemen ve lider bir ümmet olacağımızdan dolayı kendisine böyle bir şeyin yapılmasına razı olmazdı. Eğer İran gerçekten İslami olsaydı, Gazze kan ağlayıp tecrit edilmişken, hatta Yahudi Genelkurmay Başkanı “Şimdi Gazze'ye ve esirlerin geri alınmasına odaklanacağız” demişken bir ateşkesin olmasına razı olmazdı.

Ayrıca 27 Kasım 2024 tarihinde İran'ın Lübnan'daki partisi de, sanki ümmetin bedeninden ayrı bir parçaymış gibi yaslı Gazze'yi hiç dikkate almayarak gaspçı varlıkla ateşkes anlaşması imzalamıştı!

Hayal kırıklıkları birbirini izledi; bakın işte Mısır'ın firavunu Gazze halkına yiyecek ve ilaç vermeyi engelliyor, onların çığlıklarına kulaklarını tıkıyor ve acılarını görmezden geliyor; aynı şekilde küçük Ürdün, özel olarak Körfez yöneticileri ve genel olarak da Müslümanların başındaki yöneticilerin tamamı, Gazze halkını yüzüstü bıraktılar, dinlerini ve Müslümanların kanlarını ucuza sattılar. Ancak onların da utanç verici bir açık artırmada satılacakları gün mutlaka gelecek ama kim satın alacak ki? Zira korkakları, ajanları ve pislikleri kim satın alacak ki? Zamanın bile haya ettiği bir utancı kim satın alacak ki?

Ey Muhammed'in ümmeti; Şam bir girdabın içinde olup oradaki savaş bir akide savaşıdır, yani ümmetin savaşıdır; bu savaşta sadece Şam savunulmuyor, aksine tüm ümmetin kimliği savunuluyor; çünkü ümmet, dinin en şiddetli düşmanları olan Yahudilerin başını çektiği bir küfür ittifakıyla karşı karşıya olup Yahudilerin projesi başarılı olursa ümmet asla güvende olmayacaktır. İşte Şam, bir milyar ümmetine şöyle haykırıyor; zalim ordular bizim tufanımızı gördü; o halde tüm bu hayal kırıklığı ve uyuşukluk neden?!

Ey izzetli ümmet: Uluslararası ateşkes anlaşmalarına ve diğer anlaşmalara teslim olmak, şeriata aykırı olup yaratılmışların Rabbinden başkasının kölesi olmak ve Batı'nın durgun ve iğrenç bataklıklarının kopyalanması demektir. Ey basiret sahipleri; doktor, ilaç bardağına zehir doldurduğu halde şifa mı bekliyorsunuz?! Ey özgür ve kıskanç kişiler; Kitap’ın döndürdüğü yere dönün; zira kıskançlık olmayan kişide bir hayır yoktur; dolayısıyla onlarca yıldır kendilerini köleleştiren rejimlere karşı ayaklanan halklar, namuslarını ihlal etmeye ve onurunu zedelemeye çalışan uluslararası kuruluşların kölesi olmayı reddetmeye layıktırlar. Bu nedenle sebat edin; çünkü eğer diz çökerseniz, binlerce yıl diz çökmüş olarak kalmaya devam edeceksiniz; o halde Allah ve Rasulü'ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, küfür rejimlerini kaldırıp atın ve Müslümanların devleti olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurun.

Sonuç olarak dostlarım; Gazze yetimdir, dahası tüm Şam yetimdir ve Müslümanların beldeleri ihlal edilmektedir; çünkü onlar, parçalanmış insan yapımı rejimlerin altında olup ümmet, sancağı dalgalandıracak, ümmeti ve kelimeyi birleştirecek ve gücünü genişletecek bir imamın üzerinde birleşinceye kadar bu rejimler ortadan kalkmayacaktır; işte o zaman mustazafların, kendileri için savaşacak ve kendisiyle korunacak bir kalkanı olacaktır. Ey mülkün gerçek sahibi, ey bir şey emrettiğinde hemen oluveren ve ey kainatın ilahı olan Allah’ım; Musa’ya Harun’u bahşettiğin gibi bize de bir Muta’sım bahşetmen için Sana yalvarıyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Adem Bekrî Muhammed Mekkî – Sudan

Devamını oku...

İran'ın Basiretini Bağlayan Bu Körlük Nedir?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İran'ın Basiretini Bağlayan Bu Körlük Nedir?!

Haber:

İran Dışişleri Bakanı, Birleşmiş Milletlerden Yahudi varlığı ve Amerika'yı kendisine yönelik saldırıdan sorumlu tutmasını ve tazminat talep etti; Arakçi, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek Güvenlik Konseyi'nden “İsrail ve ABD'yi saldırının başlatıcıları olarak tanımasını ve onlara, tazminatların ödenmesi ve ortaya çıkan zararları telafi etmek de dahil olmak üzere tüm sorumluluğu yüklemesini” talep etti. (RT, 29/6/2025)

Yorum:

Eğer İran liderleri, Amerika'nın tamamen kontrolü altında olduğunu bildikleri Birleşmiş Milletler'e bu mektubu gönderip ondan Amerika ve Yahudi varlığını İran'a yönelik saldırı girişiminden dolayı kınamasını talep ediyorlarsa, yani Amerika'dan kendisini kınamasını talep ediyorlar ve bunun da mümkün olduğunu düşünüyorlarsa, bu körlüğün de ötesinde bir körlüktür ve biz onların böyle düşündüklerini sanmıyoruz.

Eğer İran'ın maruz kaldığı şiddetli saldırının ve İran'ın önde gelen liderleri ve bilim adamlarının ve nükleer programının önemli bir kısmının kurban olduğu bir saldırının ardından halklarının önünde bir şey yaptıklarını sanıyorlarsa bu, siyasi bir aldatmadır; eğer bu siyasi aldatma halka yönelikse bu da ihanet olarak adlandırılır, yani aldatmadan daha da büyüktür. 

İran kendini daha iyi bir şekilde savunabilirdi! Zira tüm raporlar, Yahudi varlığının hava savunma mühimmatının tükenmek üzere olduğundan, yani tıpkı İran'ın hava sahasının Yahudi varlığının uçakları önünde savunmasız kalması gibi Yahudi varlığının hava sahasının da İran'ın füzeleri önünde açık olması nedeniyle Yahudi varlığının tehdit altında olduğundan bahsediyordu. Amerika'nın Suriye, Irak ve Ürdün'deki askeri üslerinin yakınından geçmelerine izin vermek, yakıt tedarik etmek ve istihbarat bilgilerini paylaşmak gibi her türlü başarıyı gerçekleştirecek nedenleri sağlayan bu uçaklara rağmen, İran sabırlı davranıp özellikle Yahudi varlığı kayıplara karşı çok hassas olduğundan dolayı ateşkesi kabul etmeyebilirdi ancak bunu yapmadı!

İran, Amerika'nın ekipmanlarını ve askerlerini çıkarıp savaşa açıkça katılmaya hazırlanmadan önce Körfez'deki Amerikan askeri üslerini yerle bir edebilirdi ancak bunu da yapmadı. İran, kara kuvvetlerini devreye sokarak Irak'a saldırabilir, Amerika'nın ajan hükümetini devirip Amerikan çıkarlarına darbe indirebilir ve Yahudi varlığına yaklaşabilir, böylece kısa menzilli füzeleri bu varlığa ulaşabilirdi. Dahası deniz kuvvetlerini de devreye sokarak Amerika ile iş birliği yapan, onun politikasını uygulayan ve bünyesinde Amerika'nın askeri üslerini barındıran Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Katar'daki rejimleri devirip böylece savaşı genişleterek onu Amerika'nın aleyhine döndürebilir ve petrolü kesmek ve Batı'nın ekonomik çarklarını bozmak yoluyla Amerika ve Avrupa, savaşı durdurun diye bağırana kadar durumu tüm Batı'nın aleyhine çevirebilirdi.

Eğer İran bu büyük hamlelerden herhangi birini yapmış olsaydı, Amerika ve Yahudi varlığına sorumluluk yükleyip şartlar talep edebilirdi ancak bunlardan herhangi birini yapmadı ve rejimin başını kurtarmakla yetindi!

Bugün sorumluluk ve tazminat yüklenmesini talep ediyorlar; daha da kötüsü perde arkasında, hatta açıkça Amerika ile müzakere ediyorlar! Sizler böyle işlere cesaret edemediğiniz ve düşmanınızın sizinle müzakereler başlatmasını beklediğiniz sürece zafer nasıl sizin müttefikiniz olabilir ki?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

Yahudilerin, Kuneytra Kırsalındaki Ruveyhina’ya Baskın Düzenlemesi Ve Sağır Edici Bir Sessizlik!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudilerin, Kuneytra Kırsalındaki Ruveyhina’ya Baskın Düzenlemesi Ve Sağır Edici Bir Sessizlik!

Haber:

El Cezire kanalı, Suriye'nin güneyindeki Kuneytra vilayetindeki kaynaklara dayanarak, Yahudi güçlerinin vilayetin kırsalındaki Ruveyhina köyünün eteklerine kadar sızdıklarını ifade etti.

Daha önce Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, yeni Suriye yönetiminin yetkililerinin, ülkenin güneybatısındaki Kuneytra vilayetindeki güvenli bölgelere yönelik devam eden Yahudilerin saldırılarını durdurmak için çalıştığını açıklamıştı. Ve eş-Şara, uluslararası arabulucular aracılığıyla gerçekleşen dolaylı müzakereler yoluyla Yahudilerin saldırılarını durdurmaya çalıştığını vurgulamıştı.

Yorum:

El-Hak Subhanehu ve Teala, aziz Kitabı’nda şöyle buyurmaktadır: الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ فَمَنِ اعْتَدَى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُواْ عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَى عَلَيْكُمْ وَاتَّقُواْ اللهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَHaram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. Kim size saldırırsa siz de onun size saldırısının misli ile ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.” [Bakara 194]

İşte Allah bize böyle öğretti ve bizim için başarı ve kurtuluşun yolunu çizdi. Bu ayetten ben, bir Müslümanın bir Müslümana saldırması durumuyla ilgili olduğunu anlıyorum; peki ya ona ülkesini gasp eden bir düşman saldırırsa ne olur acaba?

Bir kişi şöyle diyebilir: Bugün bizler, kendimizi inşa etmemizi ve istikrara kavuşmamızı gerektiren bir durumdayız; zaman, savaşların ve cephelerin açılmasının zamanı değildir; zira savaş bizi yorgun düşürdü ve yıprattı; zaten Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bunu yaptı ve Hudeybiye Antlaşması'nı imzaladı. Buna cevabım şöyledir; Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Mekke kâfirlerinin ve müttefiklerinin, Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müttefiklerine saldırmasının ardından Hudeybiye Antlaşması'nın feshetmiştir.

Ahitler, hakkında düşünebileceğiniz diğer şeylerden daha evla olup, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendi ittifakına girenleri hayal kırıklığına uğratmıştır denilmez.

Bizim bugünkü durumumuz, her an her yerde saldırıya uğramak olup bu saldırılar müttefiklerimize değil, aksine bizzat kendimize, namusumuza, çocuklarımıza, bizi destekleyenlere ve yıllar boyunca devrimde bizim yanımızda olanlara yöneliktir: Gazze senin gözlerinin önünde katlediliyor ve aynı şekilde kardeşlerimiz Yahudilerin bölgelerimize yönelik bombardımanın altında ölüyorlar ey tacir!

“Hazırlık tamamlanmamıştır” diyenlere ben de derim ki: Riyad Nasan Ağa'nın, rejimin kırıntılarıyla olan savaştan bahsettiğindeki sözlerine bir müracaat edin ve birkaç saat içinde milyonlarca savaşçı topladığımızı söylediği sözlerini hatırlayın. Peki hedef, Allah'ın kendileriyle savaşanları mübarek kıldığı Yahudiler olduğunda neler olur acaba? Zira Allah, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: فَإِذَا جَاء وَعْدُ أُولاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَّنَا أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُواْ خِلاَلَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْداً مَّفْعُولاًBunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.” [İsra 5]

Seyirci olarak kalmaya devam etmek, heybeti yok eder, düşmanlarımızın gözünde itibarımızı düşürür ve bundan daha da önemlisi, bize destek veren halkımızın bize olan güvenini yitirir.

“Zaman, savaş zamanı değildir” diyenler, sizler kendi nefisinize şöyle demiştiniz: “Bizler hazırlık ve donanım aşamasındayız ve imkânlara sahip değiliz" ve Kuneytra vurulduğunda, sizler savaşın nasıl sonuçlandığını gördünüz.

“Bizler bitkin düştük” diyenler, sizler nefsinize bu ifadeleri tekrarlayıp durdunuz; ama gençler cephelerin açılmasını ve yeniden askeri kararın alınmasını talep ettiklerinde, düşman ve onun kuluçka merkezinin sonu geldi dediğinde, siz onlara alaycı gözlerle bakıyordunuz! Nitekim savaş meydana geldiğinde, onların sözlerinin doğruluğunu ve sizin ne kadar yanıldığınızı gördünüz.

“Cephelerin açılmasını istemiyoruz” diyenlere ise diyoruz ki: Cepheler, siyasi, askeri, ekonomik ve fikri tüm düzeyde 2011 yılından beri açıktır… Allah'a hamd olsun hak kanıtlandı ve bizler zafer kazandık ve biz bugün sizin hangi vadide dolaştığınızı bilmiyoruz?!

“Donanımdan” bahsedenlere gelince; Allah Subhanehu, şu muhkem ayetiyle sizleri susturmaktadır: وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدْوَّ اللهِ وَعَدُوَّكُمْOnlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı korkutursunuz.” [Enfal 60]

Her zaman bize saldırılması ve suçlu Esad'ın tekrarladığında alay konusu yaptığımız “kendine hakim ol” sözüne bağlı kalmamız içimizi acıtıyor. Bizimle zafer arasında sadece birkaç adım ve bizimle izzet arasında bir kıl kadar mesafe kalmasına rağmen bu durum ve sahneden faydalanamamak bizleri üzüyor.

O halde Allah'ın kulları olun, güçlü kuvvetli bir şekilde hareket edin ve acele edin; çünkü fırsatlar tekrarlanmaz, hayal kırıklığı acı ve zordur ve sonucu vahamettir; nitekim sizden öncekilerde, sizin için ibret ve ayetler vardır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı -Halaka 3- [İslam Akidesi Devletin Temelidir – İkinci Bölüm]

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
Anayasa Müzakereleri Programı
 
-Halaka 3-
[İslam Akidesi Devletin Temelidir – İkinci Bölüm]
İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki… Anayasal Ayrılıklar
 
Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas Arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı Hakkındaki Diyalog Programı
 

Bu Bölümde Anayasa Mukaddimesi’nin 1. Maddesi Ele Alınmıştır:

“İslami akide, devletin esasıdır. Öyle ki devletin yapısında, cihazında veya muhasebesinde yahut devlet ile ilgili herhangi bir şeyde, İslami akideyi esas kılmaktan başka bir şey var olamaz. İslami akide aynı zamanda anayasa ve şer’i kanunların da esasıdır. Öyle ki bunlardan herhangi biriyle ilgili herhangi bir şeyin İslami akideden fışkırması haricinde var olmasına izin verilmez.”

H. 28 Muharremeu’l Haram 1441 El-Muvafık M. 27 Eylül 2019

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  

El-Vakiye TV Programı: Anayasa Müzakereleri Programı

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi takipçilerine ve ziyaretçilerine yeni TV kanalı El-Vakiye TV'de yayınlanan "Anayasa Müzakereleri Programı" programını duyurmaktan mutluluk duyar. İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki… Anayasal Ayrılıkların konuşulduğu programda, Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı hakkındaki diyaloglar yer alıyor. Takipte kalınız.

El-Vakiye TV

No.
BÖLÜM
İZLE
03

[İslam Akidesi Devletin Temelidir – İkinci Bölüm]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

28 Muharrem 1441 H. - 27 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 03
02

[İslam Akidesi Devletin Temelidir – Birinci Bölüm]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

21 Muharrem 1441 H. - 20 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 02
01

[Neden Anayasa]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

14 Muharrem 1441 H. - 13 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 01
Devamını oku...

“Onlardan vasat olanları: “Ben, ‘Allah’ı tesbih etmeniz gerekir.’ dememiş miydim?” dedi.” [Kalem 28] Ayeti Üzerinde Düşünmek

  • Kategori Makaleler
  •   |  

قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ

“Onlardan vasat olanları: “Ben, ‘Allah’ı tesbih etmeniz gerekir.’ dememiş miydim?” dedi.” [Kalem 28] Ayeti Üzerinde Düşünmek

Kur’an’da vasat: Adaletli olmak ve sebat etmek olup ehlileşip ılımlı olmak (aşırı ılımlı olmak) değildir.

Allah Kalem suresinde bize, Allah’ın rızkını tekellerine almak ve fakirleri engellemek isteyen bahçe sahiplerinin kıssasını haber vermiştir. Onlara azap geldiğinde onlardan biri durup şöyle uyarıda bulundu: قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ “Onlardan vasat olanları: “Ben, ‘Allah’ı tesbih etmeniz gerekir.’ dememiş miydim?” dedi.” [Kalem 28] Onların vasat olanları, yaş ve konum olarak değil, en adil ve en akıllı olanları demektir. Ayrıca İbn Abbas ve diğer müfessirler de, bu anlamın, Allahu Teala'nın şu ayetinde geçenle aynı olduğunu söylemiştir: وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاًBöylece sizi, vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara 143] Yani hakkı ikame eden ve işleri, İslam’ın terazisiyle tartan adil ve hayırlı bir ümmet demektir.

Ama bugün ne oldu? Müslümanların mefhumlarında "vasat" kelimesi çarpıtılmış ve vasatın, yumuşaklık, taviz ve batılla uzlaşma anlamına geldiğini zannetmişlerdir!

Kafir Batı, “ılımlı İslam” fikrinin, yani cihadı terk eden, kapitalizmle birlikte yaşayan, demokrasiye razı olan ve dini yönetimden uzaklaştıran İslam'ın propagandasını yapmaktadır!

Ama gerçekten insanların en vasat olanları, hak sözü haykıran ve Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayanlardır; tıpkı bahçe sahiplerinin en vasat olanının, onlara Allah'ı hatırlattığında ve vasat ümmetin, Raşidi Hilafet döneminde "لا إله إلا الله" bayrağını yükselttiklerinde yaptığı gibi.

Şevkani bu ayeti şöyle tefsir etmiştir: Ebu Said’den, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاًBöylece sizi, vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara 143] Yani “adaletli” (bir ümmet) olduğunu söylemiştir. Ebu Said şöyle dedi: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: يُدْعَى نُوحٌ عَلَيْهِ السَّلَام يَوْمَ الْقِيَامَةِ، فَيُقَالُ لَهُ: هَلْ بَلَّغْتَ؟ فَيَقُولُ: نَعَمْ. فَيُدْعَى قَوْمُهُ فَيُقَالُ لَهُمْ: هَلْ بَلَّغَكُمْ؟ فَيَقُولُونَ: مَا أَتَانَا مِنْ نَذِيرٍ، أَوْ مَا أَتَانَا مِنْ أَحَدٍ، قَالَ: فَيُقَالُ لِنُوحٍ: مَنْ يَشْهَدُ لَكَ؟ فَيَقُولُ: مُحَمَّدٌ وَأُمَّتُهُ». قَالَ: فَذَلِكَ قَوْلُهُ ﴿وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً﴾. قَالَ: الْوَسَطُ الْعَدْلُ. قَالَ: فَيُدْعَوْنَ فَيَشْهَدُونَ لَهُ بِالْبَلَاغِ. قَالَ: ثُمَّ أَشْهَدُ عَلَيْكُمْKıyamet günü Nuh Aleyhisselam çağrılacak ve ona şöyle denilecek: Tebliğ ettin mi? O da: Evet, diyecek. Sonra onun (Nuh) kavmi çağrılacak ve onlara şöyle diyecek: Size tebliğ etti mi? Onlar da şöyle diyecekler: Bize bir uyarıcı gelmedi veya bize herhangi biri gelmedi. Bunun üzerine Nuh’a şöyle denilecek: Sana kim şahitlik edecek? O da şöyle diyecek: Muhammed ve ümmeti. Dedi ki: Bu durum O’nun şu kavlinde bildirilmektedir: “Böylece sizi, vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara 143] Dedi ki: Vasat, adaletli demektir. Dedi ki: Onlar çağrılırlar ve onun tebliğ ettiğine şahitlik ederler. Dedi ki: Sonra ben de size şahitlik edeceğim.” Cabir’den Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: أَنَا وَأُمَّتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى كَوْمٍ مُشْرِفِينَ عَلَى الْخَلَائِقِ. مَا مِنَ النَّاسِ أَحَدٌ إِلَّا وَدَّ أَنَّهُ مِنَّا، وَمَا مِنْ نَبِيٍّ كَذَّبَهُ قَوْمُهُ إِلَّا وَنَحْنُ نَشْهَدُ أَنَّهُ قَدْ بَلَّغَ رِسَالَةَ رَبِّهِ عَزَّ وَجَلَّBen ve ümmetim kıyamet günü, yüksek bir tepenin üzerinde bulunacağız. Diğer mahşer halkı bizden aşağıda bulunacaklar ve bizden olmayı çok arzu edecekler. Kavmi tarafından yalanlanmış bulunan her bir peygambere de biz mahşerde şahitlik yapacağız. "Evet, Rabbimiz, o senin risaletini kavmine tebliğ etti" diyeceğiz.” Buhari, Müslim ve diğerleri, Enes'ten şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:(Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bazı sahabeler birlikte bulunurlarken) onların yanından bir cenaze geçti. (Ashaptan bazıları) o cenazeyi hayırla andı. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: وَجَبَتْ وَجَبَتْ وَجَبَتْKesinleşti, kesinleşti, kesinleşti.” Sonra bir cenaze daha geçti. Orada bulunanlar onu da kötülükle andılar. Bunun üzerine de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: وَجَبَتْ وَجَبَتْ وَجَبَتْKesinleşti, kesinleşti, kesinleşti.” Bunun üzerine Ömer, (ne kesinleşti ya Rasulallah diye) sorunca, Nebi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: مَنْ أَثْنَيْتُمْ عَلَيْهِ خَيْراً وَجَبَتْ لَهُ الْجَنَّةُ، وَمَنْ أَثْنَيْتُمْ عَلَيْهِ شَرّاً وَجَبَتْ لَهُ النَّارُ، أَنْتُمْ شُهَدَاءُ اللهِ فِي الْأَرْضِ، أَنْتُمْ شُهَدَاءُ اللهِ فِي الْأَرْضِ، أَنْتُمْ شُهَدَاءُ اللهِ فِي الْأَرْضِŞu önce geçen cenazeyi hayırla andınız; bu sebeple onun cennete girmesi kesinleşti. Bu berikini kötülükle andınız; onun da cehenneme girmesi kesinleşti. Çünkü siz (müminler), yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz, siz (müminler), yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz, siz (müminler), yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz.” Hakim ve Tirmizi, şöyle bir eklemede bulunmuştur: Sonra Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu ayeti okumuştur: وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاًBöylece sizi, vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara 143]

Kurtubi, bu ayeti şöyle tefsir etmiştir: Yani sizleri, peygamberlerden aşağıda ve diğer bütün ümmetlerin üzerinde bir ümmet kıldık demektir. Vasat, adaletli demektir. Bunun asıl anlamı ise her şeyin en övüleninin vasatı olduğundan dolayıdır. Tirmizi, Ebu Said el-Hudri’den, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاًBöylece sizi, vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara-143] ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir: Adaletli demektir. Dedi ki: Bu, Hasen sahih hadistir. قَالَ أَوْسَطُهُمْ “Onların en vasat olanları” ayeti ise, yani onların en adil ve en hayırlı olanları demektir. Filan kişi kavminin en vasat olanıdır, kavminin arabulucusu ve kavminin vasatıdır; yani onların en hayırlısı ve en soylularındandır demektir.

Ey Müslüman, şayet sen de “onların en vasatı (en adil ve en hayırlısı)” olmak istiyorsan, o zaman sen de, davet taşıyıcılardan, İslam’ın hükmünü ikame etmek için çalışanlardan, tavizi reddedenlerden ve yeryüzünde Allah’ın şeriatının hakim olması için davet edenlerden ol.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müeyyid El-Râcihi – Yemen

Devamını oku...

Astana'daki Orta Asya ve Çin Zirvesinde Uygur Müslümanları Meselesi Yine Gündeme Gelmedi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Astana'daki Orta Asya ve Çin Zirvesinde
Uygur Müslümanları Meselesi Yine Gündeme Gelmedi!

Haber:

17 Haziran 2025 tarihinde, Orta Asya ve Çin arasındaki ikinci zirve Astana şehrinde gerçekleştirildi.

Yorum:

Bu zirvede imzalanan birçok anlaşmalar, resmi açıklamalar, el sıkışmalar ve benzerleri dışında, her iki tarafın da gündeme getirmediği önemli bir konuya dikkat çekmek istiyoruz.Evet, hiçbiri bu konuyu gündeme getirmedi ve hiçbiri tek bir kelime bile etmedi.Çin ile olan ilişkilerde bu konunun gerçekten öncelikli olması ve diğer her şey ikinci planda tutulması gerekirdi.Bunun da tamamen İslami bir bakış açısına göre olması gerekirdi. Şimdi bu mesele nedir diye sorabilirsiniz?

Bu, Doğu Türkistan meselesidir.Bu, Çin'in kâfir rejimi tarafından Uygur Müslümanlarına yönelik vahşi baskıya karşı durma meselesidir.

Evet, lanetli Yahudi varlığının Batı Şeria ve Gazze'de işlediği vahşi katliamlar, diğer tüm meseleleri gölgede bırakmıştır.Keslinle bu, şu anda her Müslüman için çok acı verici bir noktadır; ancak Uygur Müslümanlarının acıları ve çığlıkları bu zirvede bir kenara itilmemesi gerektiği gibi Çin'in kirli parasına gözlerini dikmiş Orta Asya rejimlerinin ihanetinin görmezden gelinmemesi ve bunun göz ardı edilmemesi gerekirdi.Aslında bu rejimler, Müslüman halklarının çıkarları için büyük güçlerle iş birliği yaptıklarını iddia ediyorlar.Eğer durum gerçekten böyleyse, o halde neden tüm meseleleri bir kenara bırakıp Uygur Müslümanlarının meselesini ana bir mesele olarak gündeme getirmediler?!Bu mesele, kendilerini bölgedeki Müslümanların lideri olarak gösteren başkanların endişelerini artırması gerekiyordu.Şayet Müslümanların sevinçleri ve üzüntüleri bir ise, o halde Uygur kardeşlerimize insanlık dışı muamele eden bu lanetli Çin rejimiyle nasıl olur da bir iş birliğinden söz edebiliriz ki?Peki nasıl ona güvenebilir, onu kucaklayabilir ve sonsuza kadar bir dost ve iyi bir komşu olabilirsiniz ki?!Bu, ihanetin ve korkaklığın en iğrenç şekilleri değil mi?!Zira Çin bizim dostumuz ve iyi komşumuz değildir; çünkü Çin, Doğu Türkistan'ı işgal etmiş olup onun Müslüman halkına da vahşi bir şekilde zulüm ve şiddet uygulamaktadır; bunun tek nedeni ise, onların Müslüman olmasıdır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلا أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِOnlardan, sırf, aziz ve hamid olan Allah’a iman ettikleri için intikam aldılar.” [Buruc 8]O halde nasıl olur da necis Çin bizim iyi bir komşumuz ve dostumuz olabilir ki? Yine Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُGerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.” [Al-i İmran 118]

Çin'in Müslümanlara olan düşmanlığı ortada iken Çin ile dostluk kurmak, büyük bir ihanetten başka bir şey değildir.Eğer Çin'in kirli parası için Müslümanlar terk edilirse, bu ise daha büyük bir günahtır! Nitekim Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ Müminler ancak kardeştirler.” [Hucurat 10] Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ؛ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez.

Allah'ın emirleri açık ve net olduğu halde Orta Asya rejimlerinin hiç utanmadan Uygur Müslümanlarının ticaretini yapması affedilemez bir suçtur!Özellikle liderler olmaya müstahak olan Özbekistan Müslümanları olmak üzere bölgedeki Müslüman halkların, özellikle Özbekistan rejiminin suçları olmak üzere bu rejimlerin suçlarına ortak olmaktan sakınmaları gerekir; zira izlemek ve sessiz kalmak da aynı şekilde suça ortak olmaktır.

Müslüman halkımıza diyoruz ki:Bu korkak rejimler tarafından gizlenen Uygur Müslümanlarının davasını asla unutmayın, aksine bu konuyu Çin ile ilişkilerinde öncelikli hale getirmesi için hükümete güçlü bir baskı uygulayın!En azından Özbekistan rejiminden, Uygur Müslümanlarına zulmü durdurması ve Batı Türkistan Müslümanlarının onların yanında olduğunu, onları ve durumlarını terk etmediğini hissetmesi için Çin ile tüm projeleri ve ilişkileri dondurmasını talep edin!Elbette bu, Doğu Türkistan'ı Çin işgalinden kurtaracak ve gerçek özgürlük ve güvenliği sağlayacak Hilafet Devleti kurulana kadar geçici bir çözümdür.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Faruk Özbeki - Özbekistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER