Çarşamba, 26 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

El Faşir'in Düşüşü, Amerikan'ın Darfur'u Bölme Planını Hızlandırıyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El Faşir'in Düşüşü, Amerikan'ın Darfur'u Bölme Planını Hızlandırıyor!

26 Ekim 2025 Pazar sabahı, Hızlı Destek Güçleri (RSF), bir yıldan uzun süren bir kuşatmanın ardından El Faşir'in kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu; bu da Darfur'un beş eyaletinin tamamı üzerinde etkisini genişlettiği ve ülkeyi, Sudan ordusunun kontrol ettiği doğu ile Hızlı Destek Güçlerinin kontrol ettiği batı olarak böldüğü anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Hızlı Destek Güçlerinin El Faşir'i kontrol etmesinin, bir şehir için yapılan savaşta kazanılan bir zaferden daha fazlası olduğu, dahası tüm bölgenin dikkat çekici bir şekilde kontrol altına alınması olduğu açıktır.

Sudan ordusunun çekilmesinin ardından El Faşir'in düşüşünden dolayı yaşanan sahnedeki bu gelişme, ateşkesin sağlanması amacıyla ABD'nin Washington'da hükümet ve Hızlı Destek Güçleri heyetleri arasında düzenlediği görüşmelerle aynı zamana denk gelmiştir. Amerika'nın, Sudan'ı devletçiklere bölme planı kapsamında Darfur'u ayırma planını hızlandırmak için her iki tarafın liderlerine, Hızlı Destek Güçlerinin El Faşir'e girmesine izin vermelerini ve ordunun oradan çekilmesini emrettiği açıktır!

2005 yılında ikinci döneminin başında eski ABD Başkanı George W. Bush ve danışmanları arasında Orta Doğu ile ilgili bir çalışma belgesini görüşmek üzere yapılan toplantıda tartışılan Amerikan belgesinde Sudan ve gelecekteki üç senaryosundan bahsedilmiştir ki bu senaryo, Sudan'ın üç devlete bölünmesi olasılığından uzak değil. Bu da aşağıdaki şekildedir:

* Bu devletlerden biri, kuzeyde Mısır ile bağlantılı olacak.

* Amerika, güneydeki bir diğeriyle stratejik bir bağ ile bağlantılı olacak.

*Yahudi varlığı, Batı Sudan'da (Darfur) ortaya çıkabilecek devletle bağlantılı olacak.

Orta Doğu'da önerilen strateji ve Amerikan diplomasisi, fikirlerin hazırlanıp düzenlenmesinin ardından Ortadoğu ülkelerinin başkanları ve liderlerinin, fikirler üzerinde bir inceleme veya değişiklik yapılmadan onaylanması için Beyaz Saray'a çağrılmalarıdır; talep edilen ise, ikili ve ardından toplu olarak ön istişare yapılması kapsamında bu siyasi fikirlerin veya diplomatik girişimlerin uygulanması için en iyi yöntem veya araçlar konusunda bölgedeki ülkelerin liderleriyle bir anlaşmaya varmaktır. Genel olarak Müslüman ülkelere, özel olarak da Sudan'a yönelik Amerikan politikası şudur; kan sınırlarını parçalamak için planlar yapmak, yöneticiler ve siyasi ortam aracılığıyla bunları uygulamak için çalışmak ve medyada bunları pazarlamak.

Bu nedenle Amerika'nın emirleri açıktır ki bu da; Hızlı Destek Güçlerinin El Faşir'i ele geçirip düşürmesi için mümkün olan her şeyi kullanmasıdır; bu yüzden bu güçler, El Faşir ve Sudan'ın diğer şehirlerinde silahsız insanları katledip oluk oluk kanlar dökmüş ve ordunun liderliği ise El Faşir ve halkını koruma görevini yerine getirmekten geri durarak burayı suçlu Hızlı Destek Güçlerinin akla gelebilecek en korkunç şekilde ihlal etmesine terk etmiştir. Amerika ile bölgesel ve yerel araçlar tarafından El Faşir'deki katliamlarla ilgili yapılan tüm açıklamalar, konuşmalar ve pişmanlık ifadeleri gerek gerçek gerekse üzerinde anlaşmaya varılan komplo hakkında gözlere kum serpmekten ibarettir.

Sudan halkından genel olarak talep edilen şey, Amerika'nın ve onun bölgesel ve yerel araçlarının gerçeği ve iğrençliği konusunda bilinçli olmasıdır; zira onlar, barış hakkında mırıldanıp duruyorlar ancak hakikatte kanlı sınır planını uygulamak için Müslüman ülkelere yıkım ve ölüm getirmektedirler.

Aynı şekilde Amerika ve Batı'nın cehennem gibi sömürgeci planlarından kurtuluş projesi hakkında bilinçli olmak -ki bu, devletin ve ümmetin birliğine dayalı Hilafet projesidir- ve bu amel için gecesini gündüzüne katarak çalışan, çeşitli platformlarda yüksek sesle haykıran, dahası iki aydan fazla bir süredir El-Faşir'in düşmesi ve Amerika'nın maksadını gerçekleştirmesi konusunda uyarıda bulunan halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya katılmaktır.

Partinin gençleri ve liderliği, Allah Subhanehu'nun vaadi ve sevgili Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi gerçekleşinceye kadar, Allah rızası için çalışmalarını sürdürmekten dolayı asla yorulmayacak ve bıkmayacaklardır.وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]İmam Ahmed Müsnedi’nde Huzeyfe’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً، فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُبُوَّةٍ Nübüvvet aranızda Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacak ve Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah dilediği zaman onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler olacak ve Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra zalim yöneticiler gelecek ve onlar da Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Bunların ardından ise yine Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Hüseyin (Ebu Muhammed Fatih) - Sudan

Devamını oku...

Bir Resim Bin Kelimeye Bedeldir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Bir Resim Bin Kelimeye Bedeldir!

Haber:

Ahmed Şara (Colani) Trump tarafından kapıda karşılanmadan Beyaz Saray'ın arka kapısından içeri girerken görüntülenen bir fotoğraf.

Başka bir fotoğrafta, Şara ve dışişleri bakanı, Beyaz Saray çalışanlarının geri kalanı gibi Trump'ın yanında değil karşısında oturuyorlar.

Ahmed Şara'nın, koltuğunda oturan Amerikan başkanının masasının yanında dururken çekilmiş bir fotoğraf.

Trump'ın Colani'ye hediye ettiği, “Amerika'yı Yeniden Büyük Yap” anlamına gelen MAGA'nın yazılı olduğu bir şapka.

Yorum:

En son 1946 yılında Amerika’ya giden Suriye cumhurbaşkanının ziyareti üzerinden yaklaşık 80 yıl sonra Washington, Suriye'nin şu anki cumhurbaşkanını ağırlıyor. Suriye Dışişleri ve Yurtdışı Vatandaşlar Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Başkan Trump'ın talimatıyla, Dışişleri ve Yurtdışı Vatandaşlar Bakanı Esad Hasan Şeybani, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan arasında, iki başkan arasında mutabık kalınan hususları takip etmek ve bunların uygulanması için net mekanizmalar oluşturmak üzere bir çalışma toplantısı düzenlendi" denildi.

O halde toplantının formatını ve ayrıntılarını belirleyen ve (Türkiye dışişleri bakanı da dahil) ona kimlerin katılacağına karar veren Trump'tır.Nitekim Trump, Ahmed Şara'yı kelimenin tam anlamıyla bir devlet başkanı olarak görmüyor, aksine karşılamanın formatı ve şekli, onun Erdoğan'ın çocuğunun karşılanmasından öte bir şey olmadığını teyit ediyor;bu nedenle yayınlanan her resim kasıtlı olup iki gözü olan herkes için sayısız mesajlar taşımaktadır.Öte yandan Suriye Dışişleri Bakanlığı, Trump'ın Beyaz Saray'daki ofisinin önünde Ahmed Şara ile tokalaşırken çekilmiş bir fotoğrafını yayınladı ancak diğer fotoğraf, arama motorlarında neredeyse hiç ortaya çıkmıyor; acaba bu sadece bir hata mıydı?

Soru şudur: Ahmed Şara bu aşağılanmayı nasıl kabul edebilir?! Birisi çıkıp şöyle diyebilir; bunlar, Güvenlik Konseyi'nin Colani'ye uyguladığı yaptırımları kaldırmasının ve Sezar Yasası'nı 180 gün süreyle askıya almasının ardından Suriye'nin elde edeceği çıkarları ortadan kaldırmayan sırf formalite ve süslemelerden ibarettir.Bu kişiler, bunun bedelinin çok ağır olduğunu ve ister Suriye'de Amerikan askeri üslerinin kurulmasının ve bekasının kabul edilmesi şeklinde olsun, ister bunun ülke üzerinde doğrudan kontrol anlamına gelmesi olsun, ister İslam'a karşı ittifaka katılmak şeklinde olsun, ister yatırımları teşvik etme bahanesiyle servetlerini yağmalaması için ülkeyi kapitalist şirketlere açmak şeklinde olsun, isterse de Yahudi varlığıyla normalleşmeye doğru hızla ilerlemek ve Golan Tepeleri'ni terk etmek şeklinde olsun, Suriye'ye sadece felaket ve yıkım getireceğini ya unutuyorlar ya da unutmuş gibi yapıyorlar.

Colani tüm bunları yapıyor ama karşılığında, Trump'ın yanında devlet başkanı olarak durduğu bir hatıra fotoğrafına bile izin verilmiyor; oysa böyle bir fotoğraf aslında bir Müslüman için bir şeref değildir; peki ya Ahmed Şara'nın kim olduğunu, görevinin ne olduğunu ve Trump'ın onu nasıl gördüğünü neredeyse açıkça ortaya koyan bu fotoğraflara ne demeli!

MAGA (Amerika'yı Yeniden Büyük Yap) şapkası ise başka bir aşağılama ve büyük bir mesajdır... Keşke bilmiş olsalardı!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hüsameddin Mustafa

Devamını oku...

Babanusa Da El Faşir’in İzinde!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Babanusa Da El Faşir’in İzinde!

Haber:

Hızlı Destek Güçleri geçtiğimiz Pazar günü Babanusa kentine saldırdı ve Salı sabahı da saldırıyı tekrarladı.

Yorum:

El Faşir'in yankı uyandıran bir şekilde düşmesi,Sudan'ın varlığını sarsan ve halkının kalbini kanatan bir facia olmuştur;zira masum kanlar dökülmüş, çocuklar yetim, kadınlar dul kalmış ve anneler yas tutmuştur.

Tüm bu trajedilere rağmen, Washington'da gerçekleşen müzakereler en ufak bir şekilde bile etkilenmemiş, bilakis aksine ABD Başkanı'nın Afrika ve Orta Doğu danışmanı Massad Boulos, 27 Ekim 2025'te El Cezire Live'a verdiği demeçte, El Faşir'in düşüşünün Sudan'ın bölünmesini pekiştireceğini ve müzakerelerin ilerlemesine yardımcı olacağını söylemiştir!

Bu kritik anda Sudan'ın birçok evladı, meydana gelenlerin muhlis kişilerin uzun zamandır uyardıkları eski planın yeni bir bölümü olduğunun farkına varmıştır ki bu ise, savaş, açlık ve yıkım araçlarıyla dayatılmak istenen Darfur'u ayırma planıdır.

Üç aylık ateşkes olarak adlandırılan şeye yönelik reddetme çemberi genişlerken, özellikle ateşkesin dokuz ay daha uzatılabilme olasılığına dair haberlerin sızmasının ardından buna karşı çıkan sesler yükselmiştir; bu da pratikte Sudan'ın Somalileştirilmesi ve Libya'nın durumunda olduğu gibi bölünmenin kaçınılmaz bir gerçeklik haline gelmesi anlamına gelmektedir.

Savaş çığırtkanları bu sesleri ikna etmek yoluyla susturmaktan aciz kalınca, onları korkutma yoluyla susturmaya karar vermişlerdir.Böylece saldırının pusuları Babanusa'ya doğru yöneltilmiş olup bu da El Faşir sahnesinin tekrarı için bir tiyatronun sahnelenmesi içindir ki bu sahne; iki yıl süren boğucu bir kuşatma, hava ikmalinin askıya alınmasını meşrulaştırmak için bir kargo uçağının düşürülmesi ve El Faşir saldırısı sırasında meydana geldiği gibi Omdurman, Atbara, Al-Damazin, El Ubeyd, Umm Barbit, Abu Jubayhah ve El Abbasiyah gibi Sudan şehirlerinin eş zamanlı olarak bombalanmasıdır.

Babanusa'ya yönelik saldırı Pazar günü başlamış olup Salı sabahı yinelenmiştir; nitekim Hızlı Destek Güçleri, El Faşir'de kullandıkları yöntem ve araçların aynısını burada da kullanmıştır; hatta bu satırların yazıldığı anda bile ordunun Babanusa halkını kurtarmak için herhangi bir şekilde harekete geçtiğine dair bir işaret görülmemiştir; bu da neredeyse El Faşir'in düşüşünden önceki sahneyle tamamen örtüşen acı verici bir tekrarlama niteliğindedir.

–Allah korusun– Babanusa düşer ve ateşkesi reddeden sesler de dinerse, trajedi başka bir şehirde daha tekrarlanacak... Ve böylece Sudan halkına, boyun eğdirilerek ateşkesi kabul etmesi dayatılacaktır.

Göründüğü üzere Amerika'nın Sudan'a yönelik planı işte budur; o halde ey Sudan halkı dikkatli olun ve ülkenizin haritasına “bölünme ve kayıp” başlıklı yeni bir bölüm yazılmadan önce eylemlerinizi iyice düşünün.

El Hades TV'nin 11/10/2025 tarihli haberine göre, Babanusa'nın 177.000 kişilik nüfusunun tamamı yerinden edilmiş durumda olup onlar, hiçbir şeye aldırmadan amaçsızca boş boş dolaşmaktadırlar.

Bağırmak, feryat etmek, yanaklara vurmak ve cepleri yırtmak kadınlara özgüdür; ancak münkere karşı çıkmak, zalimin zulmüne engel olmak, orduların Babanusa'yı kurtarması, hatta bütün Darfur'u eski haline getirmesi için harekete geçmesini talep ederek hak sözü haykırmak erkeklik ve cesaret gerektiren bir tavırdır.

Allah’ın Rasulü Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمْ اللهُ بِعِقَابٍ مِنْهُ Şüphesiz ki insanlar zalimi görüp de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın kendi katından göndereceği bir azabı hepsine umumileştirmesi yakındır.” Ve Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوُا الْمُنْكَرَ فَلَمْ يُغَيِّرُوهُ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بِعِقَابٍŞüphesiz insanlar zulmü gördükleri halde onu değiştirmezlerse, Allah’ın azabı hepsine umumileştirmesi yakındır.

Daha önce el Faşir halkının terk edildiği gibi Babanusa'daki halkımızın da terk edilmesi, en şiddetli zulüm türlerinden biri olduğu gibi en büyük kötülüklerden de biridir.

Bugün Sudan'ı bölmeye çalışan Amerika, daha önce de güneyi ayıran ve Irak, Yemen, Suriye ve Libya'yı bölmeye çalışan aynı Amerika'dır; tıpkı Şam halkının dediği gibi; “durum kötüleşmeye devam ederse” kaos tüm İslam ümmetine yayılacaktır; oysa Allah bizi vahdete çağırmaktadır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının.” [Müminun 52] Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الْآخَرَ مِنْهُمَا İki Halife için biat edildiğinde ikincisini öldürün.” Ve şöyle buyurmuştur: إِنَّهُ سَتَكُونُ هَنَاتٌ وَهَنَاتٌ فَمَنْ أَرَادَ أَنْ يُفَرِّقَ أَمْرَ هَذِهِ الْأُمَّةِ وَهِيَ جَمِيعٌ فَاضْرِبُوهُ بِالسَّيْفِ كَائِناً مَنْ كَانَ Hiç şüphesiz birtakım şeyler olacaktır! Her kim bu ümmet derli toplu iken onun işini dağıtmak isterse, kim olursa olsun hemen kılıçla onun boynunu vurun.” Aynı şekilde şöyle buyurmuştur: مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ İşiniz (yönetiminiz) tek bir adam üzerinde birleşmiş iken her kim gelir de asanızı parçalamak veya cemaatinizi (birliğinizi) bölmek isterse onu öldürün.

Peki tebliğ ettim mi? Allah’ım Sen şahit ol. Tebliğ ettim mi? Allah’ım Sen şahit ol. Tebliğ ettim mi? Allah’ım Sen şahit ol.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Hasbullah En-Nur – Sudan

Devamını oku...

Maden Savaşı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Maden Savaşı!

Küresel sahnede ve tırmanan jeopolitik çatışmaların ortasında dünyada eşi benzeri görülmemiş ve modern çatışmaların en önemli arenalarından biri olarak kabul edilen yeni bir savaş türü ortaya çıkmıştır ki bugün, bu savaş türü tüm gelişmiş endüstrilerin bel kemiğini oluşturduğu gibi geleneksel silahların asla kullanılmadığı bir savaştır. Bu ise havacılık, savunma, elektronik ve benzerleri gibi en önemli endüstrilerde kullanılan stratejik hayati madenler savaşıdır.Bu endüstriler ulusal güvenlik meselesi olarak kabul edilmektedir; bu nedenle bu madenlerin bazılarını tanımamız gerekir:

1- Neodimyum, praseodimyum, disprozyum, terbiyum... ve benzerleri gibi nadir toprak elementleri; çok güçlü mıknatıslarda ve rüzgar türbinlerinde kullanılmasının yanı sıra elektrikli otomobil motorlarında, mikroelektronikte ve radarlar, uçaklar ve akıllı sistemler gibi askeri savunma alanındaki kullanımlarında da büyük bir öneme sahiptir.

2- Galyum ve germanyum gibi madenler; optik yarı iletkenlerde, lazerlerde, iletişimlerde ve diğer uygulamalarda kullanıldığı gibi antimon ise pillerde ve çoğu askeri ve sivil araçta kullanılmaktadır.

3- Bakır, nikel, alüminyum ve enerji sanayileri ile altyapılarda kullanılan diğer madenler.

4- Titanyum gibi diğer madenler ve elementler uçak ve uzay sanayinde kullanılmasının yanı sıra tantal ve tellür ise ileri elektronik ve yarı iletkenlerde kullanılırken çok yüksek kaliteli silikonu da unutmamalıyız.

Bu madenler ve diğerleri, savunma ve yarı iletken sektörlerinde doğrudan kullanılmakta olup bunların herhangi birinin eksikliği, teknolojik gelişmeyi durduran veya en azından yavaşlatan hassas endüstriler üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir ve bunlar, rekabet alanlarında rakiplere boyun eğdirmede çok güçlü bir silah olarak kabul edilmektedir.

Bugünün gerçekliğine baktığımızda, Çin'in keşiflerin çok büyük bir oranını kontrol ettiğini görürüz ki bu normal bir durumdur ancak aynı zamanda özellikle Müslüman ülkeler başta olmak üzere çok sayıda ülkede bulunan nadir toprak madenleri başta olmak üzere bu metallerin çok sayıda üretimine erişimi için keşiflerin ardından gelen aşamaları, yani dönüştürme ve saflaştırmayı da kontrol etmektedir. Ancak sorun, keşif sonrasındaki süreçlerde yatmaktadır. Zira bu süreçler çok karmaşık olup nadir toprak elementlerini ayırmak için yüzlerce kimyasal adımlara ihtiyaç vardır; zira birbirine çok benzeyen 17 element vardır ve ayırma süreçleri çok karmaşıktır ve radyoaktif maddeler ve asitler içerdikleri için büyük çevre kirliliğine neden olmaktadır. Ayrıca çok büyük bir finansal maliyet de gerektirmektedir; zira tek bir işletme tesisinin maliyeti 1-2 milyar Dolara ulaşabilmektedir. Bunun yanı sıra yüksek kalitede insan uzmanlıkları ve çok yüksek düzeyde deneyimler de gerekmektedir.

Bu sanayiler, madencilikten pillere, elektroniklere ve bunlar için gerekli şeylere kadar neredeyse tek bir yerde toplanamaz; ancak Çin, dünyada tüm bu üretim döngüsünü tek bir ülke içinde tamamlama kapasitesine sahip tek ülke olup herhangi bir dış tarafa ihtiyaç duymadan bu döngüyü kendi içinde kapatabilmesi, bazı elementler üzerinde neredeyse tam bir kontrol kurmasını sağlamaktadır. Örneğin Çin, nadir toprak elementlerinin %90'ını ve lityum-kobalt EV pil zincirlerinin %70'ini, sentetik grafit pil anotlarının ise %90'dan fazlasını kontrol etmektedir.

Bundan dolayı yavaş ve gizlice çalıştığını ve bu madenleri rafine etme ve işletme silahına sahip olduğunu görmekteyiz; çünkü dünya ülkelerinin kısa sürede onun seviyesine ulaşması zor olup bu da onu dünyanın büyük ülkeleri için bir hedef haline getirmiştir; özellikle de 2025 yılında nadir toprak elementlerini işlemek için kullanılan ekipmanların ihracatını kısıtlayacağını duyurduğunda ve dünyaya şu mesajı verdiğinde: Biz sadece madenleri değil, aksine toprağı teknolojiye dönüştüren anahtarları da kontrol ediyoruz.

Bu nedenle bugün ABD başkanının, ticaret savaşının (gümrük vergileri) ardından Çin'i ziyarete gittiğini görüyoruz; zira bu savaş görünüşte Amerikan sanayisini korumak için olsa da ancak gerçekte stratejik madenler ve teknolojiler alanında Çin'i kontrol altına almaya yönelik uzun vadeli bir planın parçasıdır.

Trump 2018'de iktidara geldiğinde, Çin mallarına değeri 360 milyar Doları aşan gümrük vergisi koymuştur; bunun gerekçesi, ABD'nin Çin ile olan ticaret açığı, Amerikan fikri mülkiyetinin çalınmasının önlenmesi ve yerel görevlerin korunmasından başka bir şey değildir. Ancak gerçekte bu, Çin'in teknoloji ve nadir madenler alanında küresel tedarik zincirlerini kontrol altına almadan önce onu dizginlemek içindir. Bu savaşın mimarları ise Peter Navarro ve Robert Lighthizer'dır ve bu plan, Çin'in nadir madenlerin ihracatını durdurmakla tehdit ettiği 2010 yılındaki Senkaku Adaları krizinin akabinde gelmiştir.

Yeni döneminde Çin ekonomisini zayıflatmak ve ihracat maliyetlerini artırmak için yüksek gümrük vergileri koydu, Amerikan şirketlerinin nadir toprak madenleri satın almasını engellemeye çalıştı, Nevada ve Wyoming'deki Amerikan madencilik projelerini yeniden canlandırmaya başladı ve Avustralya, Kanada ve Japonya'yı nadir toprak elementleri ittifakı kurmaya ikna etti.

Ancak Çin'in boyun eğmeme konusundaki kararlı tutumu onu şok etmiştir; çünkü Çin, kararlılığı için birkaç noktayı benimsemiştir ki bunlar şunlardır:

* Ona, Amerika'nın nadir toprak madenlerinin %70'ini Çin'den temin ettiğini öğretmiştir.

*Amerika için bu madenleri çıkarmak ve işlemek zordur; çünkü sürecin birçok aşamaya ihtiyacı vardır ve çevre ve teknoloji açısından da oldukça karmaşıktır. Bu nedenle savaş, teknolojik tedarik zincirlerini ve kritik madenleri güvence altına almaya kaymıştır.

Dolayısıyla devam eden savaş artık en çok satış yapanın kim olduğuyla ilgili değildir, aksine geleceği şekillendirecek hammaddelerin ve bileşenlerin kimin elinde olduğuyla ilgilidir.

Bu nedenle Amerika'nın, (Darfur, Kongo, Nijer, Afganistan ve birçok Müslüman ülkeler) gibi bu malzemelerin en çok bulunduğu madenlere erişmeye çalıştığını görüyoruz; ancak hammaddeyi elde etmek savaşı sona erdirmemektedir; çünkü sorun, ayrı ve saf madenler elde etmek için madencilik ve işleme sürecindedir ve bu, Çin'in diğer ülkelerden daha fazla icat edici olduğu bir alandır.

Başkan Donald Trump'ın Çin ziyareti, aşağıdakileri elde edecek anlaşmalar imzalamaya yönelik bir girişimdir:

*Tedarik zincirlerini güvence altına almak ve stratejik madenlerin ve malzemelerin akışını garanti altına almak, uzun vadede Çin'e olan bağımlılığı azaltacak ekipmanları elde etmek ve Çin'i nadir madenleri ihraç etmeye mecbur kılan kısıtlamaları güvence altına almak.

* Ticari gerilimin hafifletilmesi, gümrük vergilerinin düşürülmesi ve Amerikan ihracatına kapıların açılmasıdır ki bu, müzakerelerde daha fazla esneklik sağlayacaktır.

* Böylece dünya, Amerika'nın tepkisel değil, inisiyatif  ilkesiyle muamele ettiğini görecek ve bu da eğer bir sonraki başkanlık seçimleri için aday olmayı başarırsa, hem iç siyasette hem de seçim yarışlarında onun işine yarayabilir.

*Tedarik zincirlerini güvence altına almak yoluyla zaman kazanmak; böylece Amerika, ham madenleri kontrol altına alabildiği ve madencilik ve arıtma konusunda uzmanlaştığı sürece, kendi kendine yetebilecektir.

Ancak soru şudur: Özellikle Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in olağanüstü bir akılcılığa ve siyasi bir zekâya sahip olduğu göz önüne alındığında Çin ona ne verebilir? Çin'in, bazı kolaylıklar ve nadir madenlerin ihracatına devam etmesi karşılığında Amerika'nın kendisine Çin ürünleri için bir pazar vermesine izin vereceğine ve Çin'in Amerika'ya ihracatında uygulanan gümrük vergilerini önemli ölçüde azaltacağına inanıyorum; tabii bu da Çin’in hakimiyetinin devam etmesinin korunması ve her türlü ortaklığın Çin’in şartlarıyla olması şartıyla.

ABD-Çin anlaşmasının başarılı olduğunu düşünürsek ekonomik olarak ne değişecek?

* Küresel pazarlarda genel bir rahatlama olacak.

* Ticaret savaşı ve gümrük vergilerinin sona ermesiyle Yuan ve Dolarda kısmi bir sabitlik ve istikrar olacak.

* Küresel tedarik zincirleri devam edecek ve bu da Türkiye, Brezilya ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelere fayda sağlayacak.

* Teknoloji ve çiplerde kısmi bir rahatlama yaşanacak ve elektronik bileşenlerin ve nadir madenlerin fiyatları düşecek.

*Gümrük vergilerinin düşmesiyle birlikte küresel enflasyonda yavaşlama olacak.

Tüm bunlar, her an çökebilecek kırılgan bir küresel finansal ekonominin zemininde meydana gelecektir; çünkü finansal çöküşün nedenleri bunlar değildir.

Bir anlaşmaya varılsa bile, bunun stratejik gerilimin sona ermesi anlamına gelmeyeceğini unutmayalım; çünkü Amerika'nın tek süper güç olarak kendini dayatma girişimi ve çok kutuplu bir dünyayı reddetmesi gibi diğer dosyalar açık olarak kalmaya devam edecektir. Ayrıca yapay zeka, çipler ve işlemcilerde üstünlüğün kimde olduğu konusunda gerçek bir çatışma da söz konusudur. Diğer yandan Çin'in kendi topraklarının kutsal bir parçası olarak gördüğü Tayvan konusunda devam eden anlaşmazlığı da unutmayalım. Ancak ABD, Tayvan'ın kendi kontrolünden çıkmasına izin vermeyecektir.

Dolayısıyla olan biten her şeyin, sadece kısa süreli bir duraksama olduğunu görüyoruz; çünkü mesele parayla değil, güçle ilgilidir. Bundan dolayı gizli oyuncu, uluslararası sahadaki şartlardan gerçekten istifade edebilirse, gelecekte bir değer olabilir; dikkat edin bu oyuncu, Raşidi Hilafet Devleti, yani uluslararası durumu kökten değiştiren bir devlette İslam ideolojisinin ortaya çıkmasıdır; burada sadece bu makaleyle ilgili bir değişimden bahsedeceğim:

Bu devlet, dağınık parçalarını bir araya getirip eski ihtişamını geri kazandığında, müthiş bir küresel güç haline gelecektir. Bu küresel güç, yaklaşık 1,8 milyar nüfusuyla kendi pazarına sahip olacağı gibi altın ve gümüşe dayalı tek para sistemi benimseyecek ve Hilafetin çatısı altında büyük bir orduya sahip olmasının yanı sıra enerji ve madenleri de kontrol eder bir hale gelecektir; zira dünya petrol ve gaz rezervlerinin %70'ine sahip olmasının yanı sıra Endonezya'da nikel, Afganistan'da lityum, Nijer'de uranyum ve Sudan'da altın gibi kritik madenler ve geniş topraklarında büyük nadir toprak maden yatakları bulunmaktadır. Böylece kuruluşunun ilk günlerinde benimseyeceği savaş üretim sistemine bağlı olarak, üretim döngüsünü üst düzeyde ve hızlı bir şekilde tamamlamaya çalışacaktır.

Dolayısıyla Hilafet, şartları dayatabilecek, fiyatlandırma yapabilecek, nadir madenlerin tamamına egemen olacak ve Çin onunla pazarlık yapamayacaktır; çünkü tüm enerji, koridorlar ve pazar bu büyük ülkenin emri altında olacağından dolayı bu devlete her yönden ihtiyacı olacaktır.

Eğer bu alanda yazacak olsaydım, nelerin değişeceğinden bahsetmek için ciltler dolusu kitap yazmam gerekirdi; ama bu devletin varlığı bile, ekonomi, ahlak, adalet, eşitlik gibi her şeyi ve hatta çok daha fazlasını yeniden tanımlayan küresel bir medeniyet dönüşümünü başlatmak için yeterli olacaktır.

Allah’ım, kulları kullara ibadetten çıkarıp kulların Rabbine ibadete, dinlerin zulmünden İslam'ın adaletine kavuşturacak ve nuru dünyanın dört bir tarafına yayacak olan Hilafeti bize bir an önce nasip et.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Nebil Abdulkerim

Devamını oku...

İslam Karşıtı Demokrasi Krizde Ancak Müslümanlardan Oylarıyla Onu Kurtarmaları Talep Ediliyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İslam Karşıtı Demokrasi Krizde Ancak Müslümanlardan Oylarıyla Onu Kurtarmaları Talep Ediliyor!

Haber:

Diğer birçok Batı ülkesinde olduğu gibi Danimarka'da da kamusal ve siyasi söylem giderek artan bir şekilde açıkça İslam karşıtı akımların etkisi altında kalıyor. Göçmenlerin geri gönderilmesi –Batılı olmayan sakinlerin sınır dışı edilmesi– konusundaki tartışmalar, marjinal hareketlerden egemen siyasi tartışmaya kaymaktadır. Aynı zamanda entegrasyonla ilgili söylemler giderek daha da şiddetlenmiştir; zira Müslümanlar, giderek ya tamamen entegre olması ya da ülkeyi terk etmesi gereken bir grup olarak tasvir ediliyor.

Bu düşmanca iklime rağmen politikacılar, sivil toplum ve hatta bazı İslamcı şahsiyetler, Müslümanları demokratik sürece, özellikle de yaklaşan yerel ve ulusal seçimlere katılmaları yoluyla “sorumluluk almaya” teşvik ediyorlar.Bu çağrı, siyasi ortamın giderek baskıcı olmasının ve İslam'a yönelik açık düşmanlığın gölgesinde gerçekleşmektedir.Kasıtlı ön destek hareketi olarak, İslam'a ve Müslümanlara karşı sert söylemleriyle tanınan aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi'nin lideri Morten Messerschmidt'e Dannebrog Nişanı verilmiş olup bu hareket, birçok kişi tarafından hükümetin ırkçılığı ve popülizmi desteklemesi şeklinde yorumlanmıştır.Bu arada daha geniş bir siyasi sahnede, fikri bir çöküşe tanık olunuyor.Zira geleneksel partiler çoğunluğun güvenini kaybediyor ve sağ ve soldan olanların herbiri dip noktaya doğru giden bir yarışa karışarak göç ve İslam’a yönelik muamelede daha sert görünmek için birbirleriyle rekabet ediyorlar.Yaklaşan parlamento seçimlerinin daha da tehlikeli geçmesi bekleniyor; çünkü İslam ve Müslümanlar bir kez daha derin bir krizin acısını çeken rejim için uygun birer günah keçisi olarak görülüyor.

Yorum:

Batı demokrasisi, siyasi, ahlaki ve fikri olarak çökmektedir.On yıllardır özgürlük ve adaletin koruyucusu gibi görünen bu rejim, şu anda helak olmuş fikri projenin hakikatini ortaya koyarak gerçek çözümlerin veya vizyonun yokluğunda kontrol ve meşruiyet imajını korumak için Müslümanları hedef almaya başvurmaktadır.

Şu anda tarihsel olarak devrimlerin veya büyük toplumsal çalkantıların öncüsü olan aynı belirtilere tanık oluyoruz ki bu da: Siyasi kurumlara karşı derin bir güvensizlik, ideolojik bağlılığın kaybolması ve giderek daha düşmancıl ve irrasyonel hale gelen fikri söylem; nitekim fikirler öldüğünde kimlik politikaları ortaya çıkmakta ve ideoloji başarısız olduğunda da milliyetçilik ve yapay düşmanlar ideolojinin yerini almaktadır. Geçmişte olduğu gibi bugün de bu düşman İslam'dır.

Bu özel ortamda Müslümanlar, her zamankinden daha fazla demokratik sisteme katılmaya çağrılıyorlar.Ancak İslam'a ve Müslümanlara açıkça saldırıldığı, dahası Müslümanların sınır dışı edilme adayları olarak tartışıldığı bir zamanda Müslümanlardan, aynı zamanda bu düşmanlığı yöneten rejimi güçlendirmeleri nasıl talep edilebilir?!

Bu çelişki tehlikeli bir yanılsamaya dayanmaktadır:Bu da demokrasinin, Müslümanların kendi çıkarları için kullanabilecekleri tarafsız bir araç olduğu düşüncesidir.Gerçekte demokrasi tarafsız değildir; zira o, egemenliğin Allah'a değil insana ait olduğu laikliğe dayalı bir sistemdir.Bu sistemin gölgesinde İslam, sadece kamusal alandan dışlanmakla kalmamakta, bilakis bir tehdit olarak da değerlendirilmektedir.Bu yüzden bu sisteme verilen siyasi destek sadece etkisiz olmakla kalmamakta, bilakis aynı zamanda Allah'ın bizim için koymuş olduğu çözümü de reddetmek anlamına gelmektedir: أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْماً لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir?” [Maide 50]

Batı'daki Müslümanların, enerjilerini, kaynaklarını ve umutlarını başarısız ve düşmanca bir sistemi desteklemeye yöneltmek yerine, Allah Subhnehu ve Teala'nın emrettiği göreve, yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metoduna göre Hilafeti kurmaya yöneltmeleri gerekir.Bu sadece ilahi bir görev değil, aynı zamanda dünya çapında Müslümanları gerçekten kalkındırmak ve yerel olarak onların onurunu korumak için tek gerçekçi ve etkili bir yoldur.Zira İslam'ı bir ideoloji olarak taşıyacak olan devlet, küresel söylemi anında değiştirecek ve siyasi irade, fikri ve ekonomik güç sayesinde saygı da görecektir. İslam, oy sandıkları yoluyla değil, bilakis yaşam, toplum ve devlet için kapsamlı bir sistemin benimsenmesiyle kalkınacaktır.  Müslümanlar, ölmekte olan bir sisteme entegre olarak değil, aksine insanlığa bir kez daha adaletle, hak ile ve nurla liderlik etmek için İslam'ın otoritesini yeniden tesis ederek korunabilecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İbrahim Atraş

Devamını oku...

C5+1 Zirvesi, Amerika'nın Orta Asya'yı Kendi Yörüngesine Çekmesi İçin Önemli Bir Adımdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

C5+1 Zirvesi, Amerika'nın Orta Asya'yı Kendi Yörüngesine Çekmesi İçin Önemli Bir Adımdır!

Haber:

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Amerika Birleşik Devletleri ve Orta Asya ülkeleri liderlerinin de katılımıyla Washington'daki Beyaz Saray'da düzenlenen C5+1 zirvesine katıldı. Zirve, Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanlığı'nın resmi ikametgahı olan Beyaz Saray'da gerçekleştirildi.(Özbekistan Cumhurbaşkanlığı, 06/11/2025)

Yorum:

Beş Orta Asya ülkesinin devlet başkanları, ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığında düzenlenen bir etkinliğe katıldı.ABD Başkanı'nın Orta Asya liderlerini ilk kez C5+1 formatında Beyaz Saray'da kabul ettiğini belirtmekte fayda vardır. Bu toplantı, bu koordinasyonun başlangıcının onuncu yıl dönümünü kutlamak amacıyla düzenlendi.Söz konusu zirvenin düzenlenmesinin öncesinde ABD Senatosu, C5+1 diplomatik platformunun stratejik önemini kabul eden ve ABD ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ortaklığı derinleştiren bir kararı oy birliğiyle kabul etmişti.ABD Senatosunun kararında şu ifadeler geçmektedir:

- ABD ile bölgesel egemenliğin, istikrarın ve ortak güvenlik çıkarlarının güçlendirilmesi konusunda C5+1 platformunun stratejik önemini bir kez daha teyit edilmiştir.

- Ulaşım koridorlarının geliştirilmesi yoluyla enerji ve önemli madenler alanındaki işbirliğinin genişletilmesinden duyulan memnuniyet dile getirilmiştir.

- Orta Asya ülkelerinin, C5+1 çerçevesinde terörle mücadele önlemlerini koordine etme yönündeki bağlılıklarının devam ettiği kaydedilmiştir.

- Stratejik ticaret engellerinin azaltılmasının yanı sıra iki taraf arasında refah ve dostluğun artırılması ümidi dile getirilmiştir.

Bu belge, ABD'nin Orta Asya ülkelerini kendi yörüngesine çekme yolunda izleyeceği temel yönleri belirlemekte olup bu durum C5+1 zirvesine de yansımıştır.

Tartışmalar, akıllı telefonlar, elektrikli otomobiller ve savaş uçakları gibi yüksek teknolojili cihazlar için gerekli olan nadir toprak madenlerinin arayışı ve tedarik zincirinin çeşitlendirilmesinin önemi gibi konuları kapsamaktadır.Nitekim Özbekistan Cumhurbaşkanlığı Basın Servisi'ne göre, Özbekistan 6 Kasım'da ABD ile nadir toprak madenleri konusunda iki anlaşma imzalamıştır.İki anlaşmanın şartları ve değeri hakkında şimdiye kadar herhangi bir bilgi açıklanmamıştır.Resmi bilgilere göre, Özbekistan ve ABD, uranyum, bakır, tungsten, molibden ve grafitin çıkarılması ve yeniden işlenmesi konusunda çalışmalar yürütmektedir. Mirziyoyev'in Amerika'dan sekiz ciddi anlaşmayla döndüğü bilinmektedir. Örneğin Boeing uçaklarının satın alınması için milyarlarca Dolarlık yeni bir anlaşma imzalanmıştır. Ancak anlaşmanın şartları henüz tam olarak bilinmemektedir. Nitekim Beyaz Saray'a göre, 6 Kasım'da Kazakistan 15 uçak satın almak için, Tacikistan 14 uçak satın almak için ve Özbekistan 8 uçak satın almak için anlaşma imzalamış olup böylece üç ülke tarafından satın alınan uçakların toplam sayısı 37 Boeing uçağına ulaşmıştır.Kısacası bu zirve, öncelikle Amerikan çıkarlarına hizmet eden şüpheli anlaşmalar ve ittifaklarla doludur.

Aynı zamanda kayda değerdir ki ABD Senatosu tarafından sunulan belgede, demokratik değerler ve insan hakları konuları yer almamıştır. Bu da Amerika'nın ulusal çıkarlarına karşılık koruduğu ve ihraç ettiği fikri değerleri terk ettiği anlamına gelmektedir.Ancak bu şaşırtıcı değildir; zira Gazze'deki olaylar sırasında Amerika, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi Batı değerlerini toprağa gömmüştür. Bu da kapitalizmin ne kadar ikiyüzlü olduğunu ve menfaat dışında hiçbir şeyi tanımadığını bir kez daha ortaya koymuştur.

Zirvede bir başka önemli haber daha duyuruldu ancak bu haber aynı zamanda son derece iğrençti.Zira 6 Kasım'da Trump, Kazakistan'ın İbrahim Anlaşmalarına katıldığını duyurmuştur.Nitekim Trump'ın açıklamasına göre, bu kararı Yahudi Başbakan Netanyahu ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım-Cömert Tokayev ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından duyurmuştur. Ne yazık ki Kazakistan'ın bu anlaşmaya katılmasına ilişkin daha önceki görüşmeler gerçeğe dönüşmüştür.Şimdi sıra Azerbaycan ve Özbekistan'a gelmiştir.Bu da mübarek Filistin'deki Müslümanların kanının İslam ülkelerindeki mevcut rejimler için hiçbir anlam ifade etmediğini göstermektedir.

Böylece şu önemli sorular gündeme gelmektedir: Amerika, Orta Asya, özellikle de Özbekistan ile ilgili planlarını uygulamada başarılı olursa ne olacak?Bu durumda arzu ettiği çıkarları gerçekleştirecek, yani ulusal ve enerji güvenliğini artıracak, sanayisi için önemli madenlerin sağlanmasında Çin'e olan bağımlılığını azaltacak, Rusya'ya yakın büyük ve sadık bir nüfuz gücü elde edecek, Çin'in "Tek Kuşak, Tek Yol" projesinin önüne çeşitli engeller koyabilecek ve onun uluslararası sahadaki hareketlerini kısıtlayabilecektir.Evet, Amerika'nın, bu gibi büyük çıkarları gerçekleşmiş olacaktır. Peki Orta Asya ve Özbekistan Amerika ile yakınlaşmaktan dolayı ne kazanacak?Kesinlikle bu konuda Müslüman bölge halk için hiçbir iyilik olmayacaktır. Bu durumda değişecek olan şey, Rusya ve Çin'e olan bağımlılık bir dereceye kadar azalacak ve temel olarak meydana gelecek olan boşluğu Amerika dolduracaktır.Ancak onlar, şu anda olduğu gibi ucuz hammadde ve ucuz işgücü kaynağı sağlayan geri kalmış ve zayıf karton ülkeler oldukları gerçeğini aşamayacaklardır.Ayrıca servetimizin yağmalanması durmayacak, enerji arzı daha da kötüleşecek ve ekonomimiz çökmeye devam edecektir... Aynı şekilde bu sömürgeci güçler arasında devam eden menfaatler çatışmasında bölgemizdeki 80 milyon insanı hiç tereddüt etmeden feda etme riski de devam edecektir.

Bu nedenle Müslümanların, küfrün başı olan Amerika'ya veya başka herhangi bir ülkeye yakınlaşmalarında hiçbir iyilik veya fayda yoktur.Kurtuluşa giden tek doğru yol, Allah'ın en büyük nimeti olan yüce İslam'a yönelmek ve O'nun emrine teslim olmaktır.Bu da şu anda bizim üzerimize uygulanan ve sömürgeciliğin temeli olan yozlaşmış kapitalist sistemi terk ederek ve İslam'ı kamil bir şekilde uygulayan Hilafet sistemini kurarak olacaktır; bu ise Allah'ın izniyle kesinlikle gerçekleşecektir.

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ

Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İslam Ebu Halil - Özbekistan

Devamını oku...

Yine Bir Katliam: Uşak Yöneticiler Riayeti Terk Edince, Yollar Ölüm Kusuyor!

Yemen’in güneyindeki Abyan iline bağlı Şukra ilçesindeki Arkub yolu, 5 Kasım 2025 Çarşamba günü korkunç bir trafik kazasına sahne oldu. Cidde’den Aden’e giden ve 42 yolcu taşıyan Sekku’l-Hicaz firmasına ait otobüs, dar ve engebeli yolda başka bir araçla çarpıştı. Olay yerinde yangın söndürme ekipmanının bulunmaması nedeniyle tam dört saat boyunca, o demir kafesin içinde can pazarı yaşandı. Gün ağardığında ise geriye, 17 ailenin yüreğine düşen kor ateşi kaldı. Sevinçle beklenen kavuşma, acı bir feryada; zılgıtlar, ağıtlara dönüştü. Yedi ailenin payına ise, sevdiklerini hastane yataklarında yanıklar içinde bulmanın kahredici acısı düştü. Kazazedelerin çoğu, ülkelerindeki kötü ekonomik koşullar ve işsizlik nedeniyle ailelerinden uzakta çalışmak zorunda kalan kişilerdir. Çünkü bu ülkenin tüm serveti, Londra ve Washington’daki kâfir sömürgecilere peşkeş çekilmektedir! Onların çocukları lüks içinde yüzerken, Yemen’deki Müslümanlar sefalet ve perişanlığa mahkûm edilmektedir!!

Resmî makamlar kazadan ancak 7 saat sonra, sabah 10:00’da olay yerine ulaşabildiler. Bunlar ne biçim çobanlar? Her zamanki gibi sorumluluğu üstlenmekten kaçınan bu yöneticiler, aşırı hız, dikkatsiz sürüş, tehlikeli sollama ve ters yönde ilerleme gibi çeşitli bahaneler ileri sürerek suçu kurbanların üzerine yıktılar. Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Reşad El Uleymi ise kamuoyunu yatıştırmak amacıyla Abyan Valisi ve Sağlık Bakanı ile yaptığı telefon görüşmelerinde, mağdur ailelere yardım edilmesi, kritik yaralıların hastanelere sevkinin kolaylaştırılması, yolların bakımı ve trafik güvenliği önlemlerinin artırılması gibi yetersiz talimatlar verdi.

Bu felaketin, bu can pazarının iki suçlusu var! Birincisi, otobüs şirketi! İnsanların canını hiçe sayıp araçlarına üç kuruşluk güvenlik önlemini bile çok görmüşlerdir! Kazadan kurtulan masum bir canın hastanede haykırdığı gibi, otobüs daha çarpmadan cehenneme dönmüştür! İkincisi de o koltuk sevdalısı Başkanlık Konseyidir! Yolları yapmaktan, genişletmekten, bir ilk yardım çantası bile koyamayacak adar aciz ve çaresizdir! Resmi istatistikler, yalnızca geçtiğimiz ay içerisinde Konsey’in yetki alanındaki kazalarda 64 kişinin hayatını kaybettiğini ve 290’ı aşkın kişinin yaralandığını teyit etmektedir. Bu kaza çok kötü olduğu için önceki kazalar gibi üstü örtülememiş ve herkesin haberi olmuştur. Şayet bu son kaza, öncekiler gibi üstü örtülemeyecek kadar vahim olmasaydı, kimsenin ruhu bile duymayacaktı!

Nerede İslam’ın adaleti, nerede bugünün vicdansızlığı! İslam’ın adil hükmü ile bugünkü tağuti düzen arasında dağlar kadar fark vardır. Müminlerin Emiri Ömer bin Hattab’ın şu sözü, İslami yönetim anlayışının zirvesidir: “Irak’ta bir katır tökezlese, Allah’ın bana, “Ömer, neden onun yolunu açmadın?” diye soracağından korkardım.” Yemen’in bugünkü idarecileri, tarihin gördüğü en alçak yöneticilerdir. Onlar, sömürgeci kâfirlerin uşaklığını yapan hırsızlardır. Bu mazlum coğrafyada, onların ihanet ve zulmünden payını almamış tek bir hane dahi kalmamıştır. Yaptıkları şey ne kötüdür!

Ey iman ve hikmet halkı! Daha ne kadar sürecek bu çileniz, bu ölüm sessizliğiniz? Yaşadığınız kötü hayatın ıstırabına aldırış etmeyen, başınıza gelen musibet ve felaketlere kayıtsız kalan bir yönetime daha ne kadar sessiz kalacaksınız? Haydi! Artık uzatın ellerinizi! Gelin, bu nizamı kökünden söküp atmak, dipsiz bir vadiye fırlatmak ve onun yerine Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti ikame etmek için Hizb-ut Tahrir ile omuz omuza verin!

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER