Çarşamba, 26 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İslam Karşıtı Demokrasi Krizde Ancak Müslümanlardan Oylarıyla Onu Kurtarmaları Talep Ediliyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İslam Karşıtı Demokrasi Krizde Ancak Müslümanlardan Oylarıyla Onu Kurtarmaları Talep Ediliyor!

Haber:

Diğer birçok Batı ülkesinde olduğu gibi Danimarka'da da kamusal ve siyasi söylem giderek artan bir şekilde açıkça İslam karşıtı akımların etkisi altında kalıyor. Göçmenlerin geri gönderilmesi –Batılı olmayan sakinlerin sınır dışı edilmesi– konusundaki tartışmalar, marjinal hareketlerden egemen siyasi tartışmaya kaymaktadır. Aynı zamanda entegrasyonla ilgili söylemler giderek daha da şiddetlenmiştir; zira Müslümanlar, giderek ya tamamen entegre olması ya da ülkeyi terk etmesi gereken bir grup olarak tasvir ediliyor.

Bu düşmanca iklime rağmen politikacılar, sivil toplum ve hatta bazı İslamcı şahsiyetler, Müslümanları demokratik sürece, özellikle de yaklaşan yerel ve ulusal seçimlere katılmaları yoluyla “sorumluluk almaya” teşvik ediyorlar.Bu çağrı, siyasi ortamın giderek baskıcı olmasının ve İslam'a yönelik açık düşmanlığın gölgesinde gerçekleşmektedir.Kasıtlı ön destek hareketi olarak, İslam'a ve Müslümanlara karşı sert söylemleriyle tanınan aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi'nin lideri Morten Messerschmidt'e Dannebrog Nişanı verilmiş olup bu hareket, birçok kişi tarafından hükümetin ırkçılığı ve popülizmi desteklemesi şeklinde yorumlanmıştır.Bu arada daha geniş bir siyasi sahnede, fikri bir çöküşe tanık olunuyor.Zira geleneksel partiler çoğunluğun güvenini kaybediyor ve sağ ve soldan olanların herbiri dip noktaya doğru giden bir yarışa karışarak göç ve İslam’a yönelik muamelede daha sert görünmek için birbirleriyle rekabet ediyorlar.Yaklaşan parlamento seçimlerinin daha da tehlikeli geçmesi bekleniyor; çünkü İslam ve Müslümanlar bir kez daha derin bir krizin acısını çeken rejim için uygun birer günah keçisi olarak görülüyor.

Yorum:

Batı demokrasisi, siyasi, ahlaki ve fikri olarak çökmektedir.On yıllardır özgürlük ve adaletin koruyucusu gibi görünen bu rejim, şu anda helak olmuş fikri projenin hakikatini ortaya koyarak gerçek çözümlerin veya vizyonun yokluğunda kontrol ve meşruiyet imajını korumak için Müslümanları hedef almaya başvurmaktadır.

Şu anda tarihsel olarak devrimlerin veya büyük toplumsal çalkantıların öncüsü olan aynı belirtilere tanık oluyoruz ki bu da: Siyasi kurumlara karşı derin bir güvensizlik, ideolojik bağlılığın kaybolması ve giderek daha düşmancıl ve irrasyonel hale gelen fikri söylem; nitekim fikirler öldüğünde kimlik politikaları ortaya çıkmakta ve ideoloji başarısız olduğunda da milliyetçilik ve yapay düşmanlar ideolojinin yerini almaktadır. Geçmişte olduğu gibi bugün de bu düşman İslam'dır.

Bu özel ortamda Müslümanlar, her zamankinden daha fazla demokratik sisteme katılmaya çağrılıyorlar.Ancak İslam'a ve Müslümanlara açıkça saldırıldığı, dahası Müslümanların sınır dışı edilme adayları olarak tartışıldığı bir zamanda Müslümanlardan, aynı zamanda bu düşmanlığı yöneten rejimi güçlendirmeleri nasıl talep edilebilir?!

Bu çelişki tehlikeli bir yanılsamaya dayanmaktadır:Bu da demokrasinin, Müslümanların kendi çıkarları için kullanabilecekleri tarafsız bir araç olduğu düşüncesidir.Gerçekte demokrasi tarafsız değildir; zira o, egemenliğin Allah'a değil insana ait olduğu laikliğe dayalı bir sistemdir.Bu sistemin gölgesinde İslam, sadece kamusal alandan dışlanmakla kalmamakta, bilakis bir tehdit olarak da değerlendirilmektedir.Bu yüzden bu sisteme verilen siyasi destek sadece etkisiz olmakla kalmamakta, bilakis aynı zamanda Allah'ın bizim için koymuş olduğu çözümü de reddetmek anlamına gelmektedir: أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْماً لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir?” [Maide 50]

Batı'daki Müslümanların, enerjilerini, kaynaklarını ve umutlarını başarısız ve düşmanca bir sistemi desteklemeye yöneltmek yerine, Allah Subhnehu ve Teala'nın emrettiği göreve, yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metoduna göre Hilafeti kurmaya yöneltmeleri gerekir.Bu sadece ilahi bir görev değil, aynı zamanda dünya çapında Müslümanları gerçekten kalkındırmak ve yerel olarak onların onurunu korumak için tek gerçekçi ve etkili bir yoldur.Zira İslam'ı bir ideoloji olarak taşıyacak olan devlet, küresel söylemi anında değiştirecek ve siyasi irade, fikri ve ekonomik güç sayesinde saygı da görecektir. İslam, oy sandıkları yoluyla değil, bilakis yaşam, toplum ve devlet için kapsamlı bir sistemin benimsenmesiyle kalkınacaktır.  Müslümanlar, ölmekte olan bir sisteme entegre olarak değil, aksine insanlığa bir kez daha adaletle, hak ile ve nurla liderlik etmek için İslam'ın otoritesini yeniden tesis ederek korunabilecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İbrahim Atraş

Devamını oku...

C5+1 Zirvesi, Amerika'nın Orta Asya'yı Kendi Yörüngesine Çekmesi İçin Önemli Bir Adımdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

C5+1 Zirvesi, Amerika'nın Orta Asya'yı Kendi Yörüngesine Çekmesi İçin Önemli Bir Adımdır!

Haber:

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Amerika Birleşik Devletleri ve Orta Asya ülkeleri liderlerinin de katılımıyla Washington'daki Beyaz Saray'da düzenlenen C5+1 zirvesine katıldı. Zirve, Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanlığı'nın resmi ikametgahı olan Beyaz Saray'da gerçekleştirildi.(Özbekistan Cumhurbaşkanlığı, 06/11/2025)

Yorum:

Beş Orta Asya ülkesinin devlet başkanları, ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığında düzenlenen bir etkinliğe katıldı.ABD Başkanı'nın Orta Asya liderlerini ilk kez C5+1 formatında Beyaz Saray'da kabul ettiğini belirtmekte fayda vardır. Bu toplantı, bu koordinasyonun başlangıcının onuncu yıl dönümünü kutlamak amacıyla düzenlendi.Söz konusu zirvenin düzenlenmesinin öncesinde ABD Senatosu, C5+1 diplomatik platformunun stratejik önemini kabul eden ve ABD ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ortaklığı derinleştiren bir kararı oy birliğiyle kabul etmişti.ABD Senatosunun kararında şu ifadeler geçmektedir:

- ABD ile bölgesel egemenliğin, istikrarın ve ortak güvenlik çıkarlarının güçlendirilmesi konusunda C5+1 platformunun stratejik önemini bir kez daha teyit edilmiştir.

- Ulaşım koridorlarının geliştirilmesi yoluyla enerji ve önemli madenler alanındaki işbirliğinin genişletilmesinden duyulan memnuniyet dile getirilmiştir.

- Orta Asya ülkelerinin, C5+1 çerçevesinde terörle mücadele önlemlerini koordine etme yönündeki bağlılıklarının devam ettiği kaydedilmiştir.

- Stratejik ticaret engellerinin azaltılmasının yanı sıra iki taraf arasında refah ve dostluğun artırılması ümidi dile getirilmiştir.

Bu belge, ABD'nin Orta Asya ülkelerini kendi yörüngesine çekme yolunda izleyeceği temel yönleri belirlemekte olup bu durum C5+1 zirvesine de yansımıştır.

Tartışmalar, akıllı telefonlar, elektrikli otomobiller ve savaş uçakları gibi yüksek teknolojili cihazlar için gerekli olan nadir toprak madenlerinin arayışı ve tedarik zincirinin çeşitlendirilmesinin önemi gibi konuları kapsamaktadır.Nitekim Özbekistan Cumhurbaşkanlığı Basın Servisi'ne göre, Özbekistan 6 Kasım'da ABD ile nadir toprak madenleri konusunda iki anlaşma imzalamıştır.İki anlaşmanın şartları ve değeri hakkında şimdiye kadar herhangi bir bilgi açıklanmamıştır.Resmi bilgilere göre, Özbekistan ve ABD, uranyum, bakır, tungsten, molibden ve grafitin çıkarılması ve yeniden işlenmesi konusunda çalışmalar yürütmektedir. Mirziyoyev'in Amerika'dan sekiz ciddi anlaşmayla döndüğü bilinmektedir. Örneğin Boeing uçaklarının satın alınması için milyarlarca Dolarlık yeni bir anlaşma imzalanmıştır. Ancak anlaşmanın şartları henüz tam olarak bilinmemektedir. Nitekim Beyaz Saray'a göre, 6 Kasım'da Kazakistan 15 uçak satın almak için, Tacikistan 14 uçak satın almak için ve Özbekistan 8 uçak satın almak için anlaşma imzalamış olup böylece üç ülke tarafından satın alınan uçakların toplam sayısı 37 Boeing uçağına ulaşmıştır.Kısacası bu zirve, öncelikle Amerikan çıkarlarına hizmet eden şüpheli anlaşmalar ve ittifaklarla doludur.

Aynı zamanda kayda değerdir ki ABD Senatosu tarafından sunulan belgede, demokratik değerler ve insan hakları konuları yer almamıştır. Bu da Amerika'nın ulusal çıkarlarına karşılık koruduğu ve ihraç ettiği fikri değerleri terk ettiği anlamına gelmektedir.Ancak bu şaşırtıcı değildir; zira Gazze'deki olaylar sırasında Amerika, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi Batı değerlerini toprağa gömmüştür. Bu da kapitalizmin ne kadar ikiyüzlü olduğunu ve menfaat dışında hiçbir şeyi tanımadığını bir kez daha ortaya koymuştur.

Zirvede bir başka önemli haber daha duyuruldu ancak bu haber aynı zamanda son derece iğrençti.Zira 6 Kasım'da Trump, Kazakistan'ın İbrahim Anlaşmalarına katıldığını duyurmuştur.Nitekim Trump'ın açıklamasına göre, bu kararı Yahudi Başbakan Netanyahu ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım-Cömert Tokayev ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından duyurmuştur. Ne yazık ki Kazakistan'ın bu anlaşmaya katılmasına ilişkin daha önceki görüşmeler gerçeğe dönüşmüştür.Şimdi sıra Azerbaycan ve Özbekistan'a gelmiştir.Bu da mübarek Filistin'deki Müslümanların kanının İslam ülkelerindeki mevcut rejimler için hiçbir anlam ifade etmediğini göstermektedir.

Böylece şu önemli sorular gündeme gelmektedir: Amerika, Orta Asya, özellikle de Özbekistan ile ilgili planlarını uygulamada başarılı olursa ne olacak?Bu durumda arzu ettiği çıkarları gerçekleştirecek, yani ulusal ve enerji güvenliğini artıracak, sanayisi için önemli madenlerin sağlanmasında Çin'e olan bağımlılığını azaltacak, Rusya'ya yakın büyük ve sadık bir nüfuz gücü elde edecek, Çin'in "Tek Kuşak, Tek Yol" projesinin önüne çeşitli engeller koyabilecek ve onun uluslararası sahadaki hareketlerini kısıtlayabilecektir.Evet, Amerika'nın, bu gibi büyük çıkarları gerçekleşmiş olacaktır. Peki Orta Asya ve Özbekistan Amerika ile yakınlaşmaktan dolayı ne kazanacak?Kesinlikle bu konuda Müslüman bölge halk için hiçbir iyilik olmayacaktır. Bu durumda değişecek olan şey, Rusya ve Çin'e olan bağımlılık bir dereceye kadar azalacak ve temel olarak meydana gelecek olan boşluğu Amerika dolduracaktır.Ancak onlar, şu anda olduğu gibi ucuz hammadde ve ucuz işgücü kaynağı sağlayan geri kalmış ve zayıf karton ülkeler oldukları gerçeğini aşamayacaklardır.Ayrıca servetimizin yağmalanması durmayacak, enerji arzı daha da kötüleşecek ve ekonomimiz çökmeye devam edecektir... Aynı şekilde bu sömürgeci güçler arasında devam eden menfaatler çatışmasında bölgemizdeki 80 milyon insanı hiç tereddüt etmeden feda etme riski de devam edecektir.

Bu nedenle Müslümanların, küfrün başı olan Amerika'ya veya başka herhangi bir ülkeye yakınlaşmalarında hiçbir iyilik veya fayda yoktur.Kurtuluşa giden tek doğru yol, Allah'ın en büyük nimeti olan yüce İslam'a yönelmek ve O'nun emrine teslim olmaktır.Bu da şu anda bizim üzerimize uygulanan ve sömürgeciliğin temeli olan yozlaşmış kapitalist sistemi terk ederek ve İslam'ı kamil bir şekilde uygulayan Hilafet sistemini kurarak olacaktır; bu ise Allah'ın izniyle kesinlikle gerçekleşecektir.

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ

Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İslam Ebu Halil - Özbekistan

Devamını oku...

Yine Bir Katliam: Uşak Yöneticiler Riayeti Terk Edince, Yollar Ölüm Kusuyor!

Yemen’in güneyindeki Abyan iline bağlı Şukra ilçesindeki Arkub yolu, 5 Kasım 2025 Çarşamba günü korkunç bir trafik kazasına sahne oldu. Cidde’den Aden’e giden ve 42 yolcu taşıyan Sekku’l-Hicaz firmasına ait otobüs, dar ve engebeli yolda başka bir araçla çarpıştı. Olay yerinde yangın söndürme ekipmanının bulunmaması nedeniyle tam dört saat boyunca, o demir kafesin içinde can pazarı yaşandı. Gün ağardığında ise geriye, 17 ailenin yüreğine düşen kor ateşi kaldı. Sevinçle beklenen kavuşma, acı bir feryada; zılgıtlar, ağıtlara dönüştü. Yedi ailenin payına ise, sevdiklerini hastane yataklarında yanıklar içinde bulmanın kahredici acısı düştü. Kazazedelerin çoğu, ülkelerindeki kötü ekonomik koşullar ve işsizlik nedeniyle ailelerinden uzakta çalışmak zorunda kalan kişilerdir. Çünkü bu ülkenin tüm serveti, Londra ve Washington’daki kâfir sömürgecilere peşkeş çekilmektedir! Onların çocukları lüks içinde yüzerken, Yemen’deki Müslümanlar sefalet ve perişanlığa mahkûm edilmektedir!!

Resmî makamlar kazadan ancak 7 saat sonra, sabah 10:00’da olay yerine ulaşabildiler. Bunlar ne biçim çobanlar? Her zamanki gibi sorumluluğu üstlenmekten kaçınan bu yöneticiler, aşırı hız, dikkatsiz sürüş, tehlikeli sollama ve ters yönde ilerleme gibi çeşitli bahaneler ileri sürerek suçu kurbanların üzerine yıktılar. Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Reşad El Uleymi ise kamuoyunu yatıştırmak amacıyla Abyan Valisi ve Sağlık Bakanı ile yaptığı telefon görüşmelerinde, mağdur ailelere yardım edilmesi, kritik yaralıların hastanelere sevkinin kolaylaştırılması, yolların bakımı ve trafik güvenliği önlemlerinin artırılması gibi yetersiz talimatlar verdi.

Bu felaketin, bu can pazarının iki suçlusu var! Birincisi, otobüs şirketi! İnsanların canını hiçe sayıp araçlarına üç kuruşluk güvenlik önlemini bile çok görmüşlerdir! Kazadan kurtulan masum bir canın hastanede haykırdığı gibi, otobüs daha çarpmadan cehenneme dönmüştür! İkincisi de o koltuk sevdalısı Başkanlık Konseyidir! Yolları yapmaktan, genişletmekten, bir ilk yardım çantası bile koyamayacak adar aciz ve çaresizdir! Resmi istatistikler, yalnızca geçtiğimiz ay içerisinde Konsey’in yetki alanındaki kazalarda 64 kişinin hayatını kaybettiğini ve 290’ı aşkın kişinin yaralandığını teyit etmektedir. Bu kaza çok kötü olduğu için önceki kazalar gibi üstü örtülememiş ve herkesin haberi olmuştur. Şayet bu son kaza, öncekiler gibi üstü örtülemeyecek kadar vahim olmasaydı, kimsenin ruhu bile duymayacaktı!

Nerede İslam’ın adaleti, nerede bugünün vicdansızlığı! İslam’ın adil hükmü ile bugünkü tağuti düzen arasında dağlar kadar fark vardır. Müminlerin Emiri Ömer bin Hattab’ın şu sözü, İslami yönetim anlayışının zirvesidir: “Irak’ta bir katır tökezlese, Allah’ın bana, “Ömer, neden onun yolunu açmadın?” diye soracağından korkardım.” Yemen’in bugünkü idarecileri, tarihin gördüğü en alçak yöneticilerdir. Onlar, sömürgeci kâfirlerin uşaklığını yapan hırsızlardır. Bu mazlum coğrafyada, onların ihanet ve zulmünden payını almamış tek bir hane dahi kalmamıştır. Yaptıkları şey ne kötüdür!

Ey iman ve hikmet halkı! Daha ne kadar sürecek bu çileniz, bu ölüm sessizliğiniz? Yaşadığınız kötü hayatın ıstırabına aldırış etmeyen, başınıza gelen musibet ve felaketlere kayıtsız kalan bir yönetime daha ne kadar sessiz kalacaksınız? Haydi! Artık uzatın ellerinizi! Gelin, bu nizamı kökünden söküp atmak, dipsiz bir vadiye fırlatmak ve onun yerine Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti ikame etmek için Hizb-ut Tahrir ile omuz omuza verin!

Devamını oku...

Yazar İbrahim Habbani’nin Hilafet İddialarına Yanıt

Yazar İbrahim Habbani, 7 Kasım 2025 Cuma günü et-Tağyir gazetesinin internet sitesinde “İhvan: Dünyayı Yıkma Projesi” başlığı altında bir makale kaleme aldı. Habbani makalesinde, “Siyasal İslam örgütlerinin bir reform projesi değil, devletleri içeriden çökertme projesi olduğunu” iddia etti. Yazar ayrıca, “Siyasal İslam tehlikesinin artık tek bir ülkeyi değil, tüm insanlığı tehdit ettiğini ve modern devlet fikrinin kendisine düşman olduğunu” öne sürdü. Habbani, yazısını “Hartum’dan bir mesaj gönderiyoruz: Halkları, Allah adına yıkımı meşrulaştıran Hilafet yanılsamalarından kurtarın. Dini, iktidar koltuğuna zıplamak için pazarlayan slogan tacirlerinden koruyun!” sözleriyle tamamladı.

Biz de, yazarın İslam’a ve onun pak nizamı olan Hilâfete attığı bu çamura cevaben diyoruz ki:

Birincisi: Bazı İslâmî örgütlerin tasarruflarını, İslam’a ve onun siyasi nizamına saldırmak için bir kılıf olarak kullanan nice borazan vardır. Anlaşılan Habbani de bu yazarlardan biridir. Yoksa, Hilafet’i bu işe neden karıştırsın ki?! Onun diline doladığı gruplar Hilafeti mi kurdular? Hayır! Onlar, Habbani’nin “düşmanlık etmeyin” dediği o “modern devletin” ta kendisiyle, yani sömürgecinin bize dayattığı küfür sistemleriyle hükmettiler! Habbani’nin kasıtlı olarak görmezden geldiği gerçek şudur: Modern devlet, sömürgeci kâfirlerin bir ürünüdür ve Hilafet’in yıkılmasından sonra, Batılı efendilerinin politikalarını uygulamak üzere tasarlanmış fonksiyonel bir devlettir.

İkincisi: Coğrafyamızdaki savaşların ve bölünmelerin mimarı kim dersiniz? Yüz yıl önce bizi Sykes-Picot ile bölenlerin ta kendisidir. Habbani, Güney Sudan’ı koparma savaşını İngiltere’nin başlattığını, sonra Amerika’nın projeyi devraldığını ve yerel politikacıların alkışlarıyla bu işi bitirdiğini gerçekten bilmiyor olabilir mi? Habbani şimdiki savaşın hedefinin, barış ambalajıyla Darfur’u koparmak olduğunu bilmiyor mu? Cidde’de, İsviçre’de kurulan o süslü masaların, dünkü Naivasha masalarından farksız birer komplo tezgâhı olduğunu görmüyor mu? Habbani, Güney’in de “barış” adı altında Naivasha Anlaşması ile ayrıldığını bilmiyor mu?

Üçüncüsü: Ey yazar! Hilafet bir hayal ürünü değildir. Aksine, Âlemlerin Rabbinin tüm insanlık için belirlediği bir yönetim sistemidir; çünkü Hilafetin hükümleri, anayasası ve yasaları, bütün insanların Yaratıcısından gelen ilahi hükümlerdir. Değerli kardeşim, Hilafet ülkeleri parçalayan değil, birleştiren güçtür, İslam ümmetinin bugün kaybettiği onur ve saygınlığı yeniden kazandıracak olan da odur. Kâfir Batı’nın bir ürünü olan modern devletçiklerin ne kadar aciz olduklarını, Amerika ve onun gayrimeşru çocuğu Yahudi varlığının karşısında nasıl da diz çöktüklerini siz de görüyorsunuz! Eğer Hilafet olsaydı, ne Amerika Güney Sudan’ı koparabilir ne Yahudi varlığı Gazze’de katliam yapabilir, ne Gazze’yi yerle bir edebilir ne de Gazzelilere en kötü azabı tattırabilirdi. Gazze’deki katliam karşısında bu modern, zararlı devletçiklerin yöneticilerinin kılını bile kıpırdatmadığını, hatta bazısı ona gizli ve açık yardım ettiklerini siz de biliyorsunuz!

Son olarak yazara diyoruz ki: Senin vehim dediğin o Hilafet, sömürgeci kâfir Batı’nın kâbusudur! Onu engellemek için her türlü hazırlığı yapmakta, stratejiler geliştirmektedir! Teröre (İslam’a) karşı savaş yalanı da işte bu korkunun ürünüdür! İçimizden devşirdikleri fikrî, siyasi ve medyatik uşaklarını da Hilafet fikrine saldırtmaları maalesef o kâbusun bir yansımasıdır!

Ama hepsine diyoruz ki: Heyhat, heyhat! Zira Hilafet, kâfir Batı ve işbirlikçileri istese de istemese de kurulacaktır. Çünkü o, Yüce Allah’ın bir vaadidir:

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55] Ve O, Sevgili Peygamberimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bir müjdesidir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem bugün yaşadığımız ceberut saltanattan sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet’in geri döneceğini bildirmiştir. İmam Ahmed’in rivayet ettiği hadiste Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

ثم تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا اللهُ إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldıracaktır. Sonra, Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.

Ey yazar! Hizb-ut Tahrir’in gençleri, bu müjdeyi gerçeğe dönüştürmek için gecelerini gündüzlerine katmaktadır. Ve Allah’ın izniyle Hilafet pek yakın kurulacaktır.

Devamını oku...

Tacikistan İstihbarat Servisleri Yurtdışından 4.000 Öğrenciyi Geri Getiriyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tacikistan İstihbarat Servisleri Yurtdışından 4.000 Öğrenciyi Geri Getiriyor

Haber:

Tacikistan yetkilileri, terör örgütlerine katılmaları ihtimalini önlemek bahanesiyle yurtdışından 4.000'den fazla öğrenciyi (ülkelerine) geri getirdi. Bu bilgi, Tacikistan Milli Güvenlik Devlet Komitesi Başkanı Saymumin Yatimov tarafından Duşanbe'de düzenlenen bir konferansta açıklandı.Ona göre bu gençler yurtdışında eğitim görüyordu ve faaliyetleri Tacik güvenlik güçlerinin endişelenmesine yol açan aşırılıkçı grupların ve dini eğitim kurumlarının fikirlerinin etkisi altındaydılar. Yatimov şunları vurguladı: “Bu tür gruplara katılmalarını önlemek için, 4.000'den fazla Tacik öğrenci, terör örgütleri ve yabancı dini eğitim kurumları tarafından hedef alınmalarından dolayı ülkelerine geri getirildi.”

Yorum:

Kayda değerdir ki Tacik rejimi, son 15 yıldır Tacik gençlerin dini eğitimine sıkı denetim uygulamaktadır. Her şey, 2009 yılının “İmam Ebu Hanife Yılı” ilan edilmesiyle başlamıştır.Hanefi mezhebini korumak bahanesiyle, dini üniversitelerin öğrencilerine, özellikle de yurtdışında eğitim görenlere karşı baskıcı önlemler alınmıştır. Nitekim birkaç yıl içinde, hükümetin sıkı denetimine tabi olan Duşanbe'deki İslam Enstitüsü hariç, ülkedeki tüm dini eğitim kurumları kapatılmıştır.

O zamandan beri Tacikistan'da, sadece resmi olarak tanınan kurumlarda ve ebeveynlerin onayıyla dini eğitim alınmasına izin verilmektedir.Bu türden faaliyet gösteren tek kurum, çok sınırlı sayıda öğrenci kabul eden Duşanbe'deki İslam Enstitüsü'dür.Bunun sonucunda bu alanda nitelikli kadrolar konusunda ciddi bir eksiklik de söz konusudur.Bağımsız dini şahsiyetlerin ve dini eğitim almış kişilerin çoğu, ya uzun zaman önce ülkeyi terk etmişler ya da uydurma suçlamalarla hapis cezasına çarptırılmışlardır. Geri kalanlar ise güvenlik güçleri tarafından sıkı denetim altında tutulmaktadırlar.

Cumhurbaşkanı Rahman’ın iç politikasının temel direklerinden biri, 1990’larda yaşananlara benzer şekilde her türlü dini-siyasi kalkınma şekillerinin engellenmesidir. Mevcut eğilimlere bakıldığında, halefinin yaptığı açıklamalar dikkate alındığında Rahman'ın beklenen emekliliğinden sonra bile bu bağlamda herhangi bir değişikliğin olmayacağı görülmektedir.Bu yılın Ağustos ayında, Duşanbe Belediye Başkanı ve Temsilciler Meclisi Başkanı Rüstem İmam Ali'nin başkentte kolluk kuvvetleri ve yargı organlarının temsilcileriyle yaptığı toplantıda yasadışı dini eğitim konusuyla ilgili endişelerini dile getirdiğini belirtmekte de ayda vardır. Zirao zaman şöyle demişti: “Yasadışı dini eğitim alanların yüzde sekseni 30 yaşın altındaki gençlerdir.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Radyosu İçin Yazan

Muhammed Mansur

 

Devamını oku...

İmam Bir Kalkandır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İmam Bir Kalkandır!

Haber:

ABD Başkanı Donald Trump, Hristiyanları silahlı İslamcı gruplardan korumak için ABD Savunma Bakanlığı'na Nijerya'da olası bir askeri operasyona hazırlık yapması talimatını verdiğini açıklayarak şok edici açıklamalarda bulundu.ABD Savunma Bakanı tamamlayıcı bir açıklamada, Hristiyanları tehdit eden İslamcı terörizm karşısında Amerika'nın eli kolu bağlı kalmayacağını vurgulayarak, Nijerya'dan ya Hristiyanları korumasını ya da İslamcı teröristleri ortadan kaldırmak için doğrudan müdahale etmesini talep etti.

Bu arada gözlemciler, Amerikan söyleminin terörle mücadele kisvesi altında açık bir dini önyargıyı yansıttığını ifade ettiler. Bu açıklamalar yaygın eleştirilere yol açtı ve birçok kişi tarafından Batı'nın, insanlık adına kendi tabiilerini korurken, Filistin, Lübnan, Suriye, Sincan, Burma, Keşmir, Orta Afrika ve diğer yerlerde Müslümanların kanının akıtılmasına sessiz kalma politikasını somutlaştırdığı şeklinde yorumlanmıştır.(3/11/2025)

Yorum:

Müslümanların artık Batı ve Batı liderlerinin tutumlarını dikkate almalarının zamanı geldi mi?!Bakın işte gece gündüz övünüp durduğu laikliği terk eden laiklik başkan, İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlık ve nefretten başka hiçbir şey beslemeyen ordusuyla Hıristiyanları savunacağına dair söz veriyor. Bu arada Müslümanlar dünyanın doğusunda ve batısında katledilirken, onları korumaya yemin eden yöneticiler, liderler ve orduların ağzından tek bir fısıltı bile çıkmıyor!

Bu sahne, batıl olsa bile kendi akidesini destekleyen bir ülkeye sahip olan ve onun dışındakilere karşı savaş açan kimse ile kafir Batı ve İslam ümmetinin üzerine atadığı yöneticiler tarafından parçalanmış olan ve onu zillete ve Batı'ya açıkça boyun eğmeye zorladığı İslam ümmeti arasındaki açık çelişkiyi ortaya koymaktadır.

Hastalığın başı, İslam'ı ve Müslümanları savunan bir Halifenin yokluğu olup ümmet, İslam ile kendisine liderlik edecek ve dağınıklığını sancağı altında birleştirecek birisi olmadıkça yeniden izzetine dönemeyecektir.Ayrıca zayıflık ve kaybın nedeni Kâfir Batı'ya tabi olan bu yöneticiler olup onlar efendilerinin izinden gitmeye devam ettikleri sürece, ümmetleri için onlardan hiçbir hayır umulmayacaktır.

Bu yüzden Trump'ın sözleri ve haçlı Amerika tavrı, altüst olmuş gerçekliğin aynasından başka bir şey değildir;bu yüzden Trump'ın ve onun savaş bakanlığının açıklamalarından çıkarılacak ders, onun tehditlerinde değil, aksine ümmetleri adına Müslümanların işlerini üstlenmeleri gerekenlerin ihanetine karşılık bunu kabul etmeseler bile kendi dinlerinden olduğunu düşündükleri kişileri korumalarıdır.Arkasında savaşılacak imamı olan bir ümmet ile imamını ihmal eden ve milletlerin rüzgarında kaybolan bir ümmet arasındaki fark işte budur. Batı, dinini kıskanırken Müslümanların ise kendilerini kıskanacak bir Mu’tasım’ı yoktur.Kıskançlık ve gaflet arasında güç dengesi, irade, birlik ve otoriteye sahip olan kimse yönünde meyletmeye devam etmektedir. Peki Müslümanları koruyacak Mu’tasım nerede?! Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِİmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.

Bu sahne, ümmetin, akidesini siyasi olarak taşıyacak samimi bir liderlikten yoksun olduğunu ortaya koymaktadır. Bunu ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavli tercüme etmektedir: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يَخْذُلُهُ وَلَا يُسْلِمُهُMüslüman Müslümanın kardeşidir: Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu (düşmana) teslim etmez.” Ancak bugün Müslümanlar, kendi çıkarlarına ve dinlerine değil, Batı'nın çıkarlarına hizmet eden sistemlerle yönetilen büyük güçlerin çatışan çıkarlarının kurbanı haline getirilmişler ve Allah Azze ve Celle’nin şu kavlini de devre dışı bırakmışlardır: وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal 72]Peki Gazze'deki, tüm Filistin'deki, Lübnan'daki, Suriye'deki ve tüm Müslüman ülkelerdeki halkımıza yönelik yardım hani nerede?! Ali ve Ömer’in, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i örnek alıp onun metoduna göre amel ederek taşıdıkları gibi mazlumları savunacak sancağı taşıyacak kişi hani nerede?

Müslümanları savunan ve onların saflarını birleştiren gözetici bir devletin yokluğu, ümmetin bedenindeki en derin bir yara olup bu yara, ümmet, bilincini ve onurunu geri elde ettiğinde ve Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak hayat gerçekliğinde İslami hayatı yeniden başlatmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalıştığında iyileşecektir; böylece ümmet, bağımlılığı kaldırıp atacak, dini ve adaleti temelinde kalkınacak ve onun için samimiyet, adalet ve merhamet kılıcını taşıyanlar geri dönecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Seyf Marzuk – Yemen

Devamını oku...

وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَ “(Önce) en yakın akrabanı uyar.” [Şuara 214]

  • Kategori Makaleler
  •   |  

وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَ

(Önce) en yakın akrabanı uyar.” [Şuara 214]

Zamanımızdaki birçok davet taşıyıcısının on yıllar içinde tembelleşmesi ve çoğu durumda da aile baskısı ve çocuklarından dolayı tamamen durma noktasına gelmeleri üzücü bir durumdur. İnançlarına sımsıkı sarılmalarına ve daveti taşımaya devam etmelerine rağmen ancak çoğu zaman, hatta birçok durumda, aileleri ve çocukları tarafından sürekli muhalefetle karşı karşıya kalmaktadırlar. Kadınlar ile genç erkek ve kızlar, toplumsal normlara uymaları konusunda akranları tarafından büyük bir baskı görürken, davet taşıyıcıları ise topluma yabancı gelen görüş ve tutumları benimsemektedirler. Gençler, okullar, kolejler ve üniversitelerde laik eğitim sistemine ve liberal ortama maruz kalmaktadırlar.

Bu tür dahili muhalefetten kaçış yoktur; çünkü bu muhalefet, rahatlık, huzur ve destek aradığımız ailelerden gelmektedir. Ailenin muhalefeti, yıllar ve on yıllar boyunca davet taşıyıcısını yıpratmış ve davet taşıyıcısı çoğu zaman kendisini, taşımış olduğu davet ile çocuklarının topluma entegre olmaları yönündeki talepleri arasında çatışma içinde bulmuştur. Bu mesele, namaz, başörtüsü, cilbab, faizli öğrenci kredisi almak ve cinsiyetlerin ihtilat (kız-erkek karışık olması) halinde olması gibi konulara da uzanmaktadır; işte bu çelişki, saf bir kalbin tahammül edebileceği bir şey değildir, hatta bunaltıcı ve acı verici bir hale de gelebilmektedir.

Öte yandan, daveti taşıyan birçok çocuğa sahip olan mübarek aileler, bir destek ve motivasyon kaynağı oluşturmaktadır. Bu tür ailelerdeki davet taşıyıcıları, evlilik ve ebeveynlikten sonra, hatta büyükanne ve büyükbaba olduktan sonra bile istikrarlı bir şekilde devam etmektedir. Her zaman olduğu gibi, hayatımızdaki iyilik, sünnete tutunmaktan, kötülükler ise onu terk etmekten kaynaklanmaktadır. Gelin Peygamberimizin mümin ailelere yönelik yaklaşımının nasıl olduğuna daha yakından bir bakalım.

Müslüman ailenin rol modeli, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mübarek ailesi olan Ehl-i Beyt'tir. Nitekim daveti taşıyan ve zor zamanlarda babasının yanında duran kızı Fatıma Radıyallahu Anha ile birlikte mübarek bir aileydi. Gençliğini Allah Celle Celaluhu'ya itaat ederek ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in destekleyerek geçiren bir genç olan amcasının oğlu Ali Radıyallahu Anh ile birlikte mübarek bir aileydi. Zalimlere karşı kararlı duruşları ve şehit olmalarıyla İslam ümmetinde derin bir etki bırakan iki şerefli torunları Hasan ve Hüseyin Radıyallahu Anhum ile birlikte mübarek bir aileydi. Nitekim Ehl-i Beyt’ten birçok genç erkek ve kadın, İslam ümmeti için bir temel haline gelmişti ve yüzyıllar boyunca Müslümanlar, onların siretlerini inceleyerek onlardan ilham ve hidayet almaya devam etmişlerdir.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَ(Önce) en yakın akrabanı uyar.” [Şuara 214] İbn Kesir bu ayeti şöyle yorumlamıştır: “Sonra Allahu Teala, Rasulü Salavatullahi ve Selemuhu Aleyh'e, en yakın akrabalarını, yani kendisine en yakın olanları uyarmasını emretmiş ve onların hiçbirinin Rabbi olan Azze ve Celle'ye iman etmedikçe kurtulamayacağını bildirmiş ve Allah'ın mümin kullarından kendisine tabi olmak için yanında duranlara yumuşak davranmasını emretmiştir.” Vaki bize, Hişam'ın babasından o da Aişe'den şöyle dediğini rivayet etmiştir: وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَ(Önce) en yakın akrabanı uyar.” [Şuara 214] ayeti nazil olunca, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayağa kalktı ve şöyle dedi: يَا فَاطِمَةُ ابْنَةَ مُحَمَّدٍ، يَا صَفِيَّةُ ابْنَةَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، يَا بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، لَا أَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئاً سَلُونِي مِنْ مَالِي مَا شِئْتُمْEy Muhammed'in kızı Fatıma, Ey Abdulmuttalib'in kızı Safiye, Ey Abdulmuttalib oğulları Allah'a karşı benim size hiçbir faydam olmaz. Malımdan istediğinizi benden isteyebilirsiniz.” [Müslim bunu, hadisinde rivayet etmiştir]

İmam Nevevi, Müslim’in şerhinin, “Allahu Teala’nın, (önce) en yakın akrabanı uyar” babında, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediğini zikretmiştir: يَا فَاطِمَةُ أَنْقِذِي نَفْسَكِ مِنَ النَّارِ فَإِنِّي لَا أَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيئاً غَيْرَ أَنَّ لَكُمْ رَحِماً سَأَبُولُّهَا بِبَلَالِهَاEy Fatıma! Kendini cehennemden kurtar! Çünkü sizi Allah’ın azabından kurtarmaya benim gücüm yetmez. Ama aramızdaki akrabalık bağı sebebiyle sizinle ilgimi kesmeyeceğim.” Yani, kendini cehennemden kurtar, benim Allah katında hiçbir gücüm yok ancak seninle, sayesinde tevessül edebileceğim akrabalık bağım var demektir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızına söylediği sözle ilgili olarak: سَلُونِي مِنْ مَالِي مَا شِئْتُمْMalımdan istediğinizi benden isteyebilirsiniz.” Hanefi alimlerinden biri olan İmam Türbaştî, burada kastedilenin, bizzat bilinen mal olmadığı, aksine tasarrufta bulunup kullanmak için sahip olduğu her şey olduğunu ifade ettiği şeklinde tefsir etmiştir. Bu yüzden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kızına, iman etmediği takdirde Allah katında kendisine bir faydasının olmayacağını, ancak malından, harcamasına yetecek kadarını verebileceğini vurgulamıştır.

Böylece Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı Fatıma Radıyallahu Anhaya, samimiyet ve şefkatle öğrettiğini görmekteyiz. Yani ilişkilerinde babacan olan bir öğretmek gibiydi ve onun ilk öğrencileri, kendi evindeki gençler olmuştu. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ بِمَنْزِلَةِ الْوَالِدِ أُعَلِّمُكُمْBen sizin babanız yerindeyim. Sizlere öğretiyorum.” [Sünen-i Ebu Davud.] Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kızına karşı nazik, saygılı ve gözeticiydi ve kızının şahsiyeti, onun yetiştirmesinin etkileriyle şekillenmişti; dolayısıyla kızının davranışları ve ahlakı, Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yaptığı şekilde tezahür etmekteydi. Nitekim Aişe Radıyallahu Anha şöyle demiştir:  مَا رَأَيْتُ أَحَداً مِنَ النَّاسِ كَانَ أَشْبَهَ بِالنَّبِيِّ ﷺ كَلَاماً وَلَا حَدِيثاً وَلَا جِلْسَةً مِنْ فَاطِمَةَ قَالَتْ: وَكَانَ النَّبِيُّ ﷺ إِذَا رَآهَا قَدْ أَقْبَلَتْ رَحَّبَ بِهَا ثُمَّ قَامَ إِلَيْهَا فَقَبَّلَهَا ثُمَّ أَخَذَ بِيَدِهَا فَجَاءَ بِهَا حَتَّى يُجْلِسَهَا فِي مَكَانِهِ. وَكَانَتْ إِذَا أَتَاهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَحَّبَتْ بِهِ ثُمَّ قَامَتْ إِلَيْهِ فَقَبَّلَتْهُBen, insanlardan Fatıma kadar konuşmasında, sohbetinde ve oturmasında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e benzeyen birisini görmedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kızı Fatıma’yı gördüğünde, onu karşılayarak ona hoş geldin der, (sonra) yerinden kalkıp Fatıma'ya doğru gider; elinden tutup öper ve kendi yerine oturturdu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Fatıma’ya geldiğinde, o da Peygamberimize hoş geldin der, sonra ayağa kalkar ve onu öperdi.” [El-Edebül Müfred.]

Hz. Fatıma Radıyallahu Anha, samimi bir iman ve İslam'a tam bir bağlılıkla dinini öğrenmiş, hak üzerinde sebat etmiş ve davetin sıkıntılı döneminde babasına destek olmuştur. Ukbe bin Ebi Muayt, Sallallahu Aleyhi ve Sellem secde halinde iken üzerine zararlı bir şey atınca, hemen gelip onu yıkayan Fatıma olmuştur. Mücadele ve fedakarlıklarla dolu uzun bir davetin ardından, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Allah'a dönüşünün yakın olduğunu anlamıştı. Fatıma'ya, cennetteki yerinin babasıyla beraber olduğu bildirilmiştir. Aişe’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Fatıma yürüyerek geldi. Yürüyüşü sanki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yürüyüşü gibiydi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: مَرْحَباً بِابْنَتِيHoş geldin kızım!” dedi ve onu sağına veya soluna oturttu. Sonra kulağına eğilerek bir sır verdi. Hemen ağlamaya başladı. Bunun üzerine Fatıma’ya; neden ağlıyorsun? dedim. Sonra tekrar bir sır verdi. Hemen gülmeye başladı. Aişe, Fatıma’ya dedi ki: “Böyle ağlamaya yakın bir gülme görmedim. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, ne dediğini sordum: Fatıma, onun sırrını ifşa edemem” dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat edince ona sordum. Fatıma da şöyle dedi: (Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana dedi ki); “her yıl Cibril bir kez gelir ve benimle Kur’ân’ı tekrar ederdi. Bu yıl iki kez gelip tekrar etti zannedersem ecelim geldi. Senin için en iyi selef benim. Ailemden bana, ilk kavuşacak sensin” dedi. Bunun üzerine ağladım. Sonra, أَمَا تَرْضَيْنَ أَنْ تَكُونِي سَيِّدَةَ نِسَاءِ أَهْلِ الْجَنَّةِ أَوْ نِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ؟Cennet ehlinin kadınlarının veya mümin kadınların efendisi olmak istemez misin?” dedi. Bunun üzerine güldüm.” dedi. Aman Allah’ım, bir baba ve kızı için ne mutlu bir son!

Ey kardeşler ve bacılar! Ey amcalar, teyzeler, babalar, anneler ve dedeler:

Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, yüzyıllar boyunca İslam ümmeti için güzel bir örnek olan dört mübarek kızını nasıl yetiştirdiğine bir bakın! Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, amcasının oğlu Ali ibn Abi Talib Radıyallahu Anh'ı nasıl yetiştirdiğine bir bakın. Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, asil torunları Hasan ve Hüseyin Radıyallahu Anhumu nasıl yetiştirdiğine bir bakın! Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyin'i takdir edin! Her ailede gençlerden oluşan bir hazine vardır: Onlar, kızlarımız ve erkek çocuklarımız, dayılarımızın ve amcalarımızın çocukları ve torunlarımız arasındaki gençlerdir. O halde asrın tağutlarını muhasebe etmeyi ihmal etmeden, onların her birine değer verelim ve onları takdir edelim. Değişim için Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodunu takip edenler olarak bizler, bir şey için vaktimiz var ama diğer bir şeyi terk ediyoruz demeyelim! Hayır, ikisini de ihmal etmeyin. Genç erkek ve kızlara dikkat edelim ki onlar bize destek versinler ve biz de onlara destek verelim; onlara önem verelim ki hepimiz, ebedi hayatta cennetin nimetlerine nail olalım. Allah’ım, bunun gerçekleşmesini nasip et. Amin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Musab Umeyr - Pakistan

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 11/11/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 11/11/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

◾️ 10 Kasım Törenleri
◾️Ahmed Şara'nın ABD Ziyareti

H. 20 Cumade'l Ula 1447 - M. 11 Kasım 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

◾️"Söz Değil, İcraat Bekliyoruz!" Dedik
◾️Sumud, 57 Ülkenin Acziyetini Göstermiştir
◾️Trump'ın Gazze Planı

Sudan'da Sömürgecilik Savaşı ◾️ İSEDAK Toplantısı ◾️ Ekim Ayı Enflasyon Rakamları

 
◾️10 Kasım Törenleri
◾️Ahmed Şara'nın ABD Ziyareti
Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER