Perşembe, 27 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hızlı Destek Güçleri’nin El Faşir’i Ele Geçirmesi Sonrası Sudan

Soru Cevap

Hızlı Destek Güçleri’nin El Faşir’i Ele Geçirmesi Sonrası Sudan

Soru:

“ABD Başkanı’nın Afrika, Arap ve Orta Doğu İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos, Sudan Ordusu ile Hızlı Destek Güçleri’nin (RSF) BAE, ABD, Suudi Arabistan ve Mısır’ın oluşturduğu Dörtlü Grub’un geçtiğimiz Eylül ayında açıkladığı plana göre üç aylık bir ateşkesi kabul ettiklerini duyurdu.” (03.11.2025 Skynews Arapça) Sudanlı tarafların yani hem rejim hem de Hızlı Destek Güçlerinin, Amerika’nın bu planını kabul etmesi, Hızlı Destek Güçleri’nin Sudan’ın El Faşir şehrini ele geçirmesinin hemen ardından gerçekleşti! Peki, tarafların bu Amerikan planını kabul etmesinin altında yatan asıl sebep ne? Sudan Ordusu’na ne oldu da Hızlı Destek Güçleri, son derece büyük ve iyi korunaklı bir şehir olan El Faşir’i ele geçirebildi? Ordunun, Darfur’un başkenti El Faşir kentini Hızlı Destek Güçleri’nin saldırılarına karşı uzun zamandır çok iyi savunduğu bilindiği halde şehir Hızlı Destek Güçleri’nce nasıl ele geçirildi? Ve bu durumun boyutları ve sonuçları nelerdir?

Cevap:

Bu kritik soruların cevabını tam olarak ortaya koymak için aşağıdaki hususları irdelemek gerekir:

Birincisi: 28 Ekim 2025 tarihinde El Cezire sitesinin bildirdiğine göre, “Hızlı Destek Güçleri Pazar günü yaptığı açıklamada, bir yılı aşkın süredir kuşatma altında tuttuğu El Faşir’in kontrolünü ele geçirdiğini bildirdi. Bu gelişme, Hızlı Destek Güçleri’nin Darfur’un beş eyaletinde de kontrolü ele geçirdiği ve ülkenin, Sudan Ordusu’nun kontrolündeki doğu ile Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolündeki batı olmak üzere fiilen ikiye bölündüğü anlamına geliyor.” El-Cezire’nin aktardığı bu haber özeti bile, Hızlı Destek Güçleri’nin El Faşir’i ele geçirmesinin, sıradan bir şehir zaferinden çok daha öte koskoca bir bölgenin kontrolünün ele geçirilmesi anlamına geldiğini gözler önüne seriyor! Hızlı Destek Güçleri, şehri bir yıldır kuşatma altında tutuyorlardı ama şehri savunan Sudan Ordusu birliklerine karşı zafer elde etmelerini sağlayacak sofistike silahlara sahip değillerdi! Bu ordu birlikleri, bir yıl boyunca şehri gayet başarılı bir şekilde savunmuşlardı. Fakat ne olduysa, aniden El Burhan hükümeti, şehri, herkesin gözü önünde, açık bir biçimde, Hızlı Destek Güçleri’nin isyancı ve ayrılıkçı lideri Hamdan Daklo’ya (Hamideti) adeta teslim etmiştir:

1-Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdül Fettah El Burhan, Sudan halkının ve silahlı kuvvetlerin sonunda zafere ulaşacağını belirterek, Kuzey Darfur Eyaleti’nin başkenti El Faşir’deki komuta kademesinin, şehrin sistematik bir yıkımla karşı karşıya kalması nedeniyle şehirden çekilme kararı aldığını ifade etti.” (27.10.2025 El Cezire.net) Ardından El Burhan, televizyonda yayınlanan konuşmasında, karın doyurmayan hamasi nutuklar atarak, “Birliklerimiz zafer kazanabilecek, gidişatı tersine çevirebilecek ve topraklarımızı geri alabilecek güçtedir... Tüm şehitlerimizin intikamını almaya ant içtik.” ifadelerini kullandı.”

2-Sudanlı askeri kaynaklar El-Cezire’ye yaptıkları açıklamada, Sudan Ordusu’nun El Faşir’deki bir tümen komutanlığı karargahını “taktiksel nedenlerle” boşalttığını söyledi. (27.10.2025 El Cezire.net)

Abdul Fettah El-Burhan ve askeri kaynaklarından gelen bu açıklamalar, üstü kapalı falan değil, apaçık bir şekilde ordunun El Faşir şehrini boşalttığını ve Hızlı Destek Güçleri’nin yağmalamasına terk ettiğini ortaya koyuyor.

İkincisi: El Burhan hükümeti ve askeri komutası, tam bir yıl boyunca, El Faşir’deki kendi ordu güçlerine merkezi bölgelerinden askeri ve lojistik destek göndermekten kaçınmıştır! Bu yüzden kuşatma altındaki bu birlikler, Hızlı Destek Güçleri’nin saldırılarına karşı şehirde bulunan kısıtlı imkanlarla savaşmak ve direnmek zorunda kalmışlardır. Hartum, Umdurman ve Bahri’yi Hızlı Destek Güçleri’nden temizlemekle övünen El Burhan hükümetinin ordu komutası, El Faşir şehrinde bulunan o koskoca askeri birliklerine lojistik destek göndermeye elbette muktedirdi ama tam bir yıl boyunca bunu yapmadı. Bu da, planın bu birlikleri çökene kadar desteksiz bırakmak olduğunu gösteriyor.

Üçüncüsü: Dikkatlice incelendiğinde, şehrin isyancı ayrılıkçı Hamideti’nin güçlerine teslim etme işleminin, ABD’nin iki Sudanlı taraf arasında ABD’de yürüttüğü ateşkes görüşmeleriyle aynı zamana denk geldiği görülür: “Sudan Egemenlik Konseyi, Hızlı Destek Kuvvetleri ile Washington’da doğrudan veya dolaylı görüşmeler yapıldığı iddialarını yalanlasa da, diplomatik kaynaklar, Sudan Dışişleri Bakanı Muhyiddin Salim’in, ülkede iki yılı aşkın süredir devam eden savaşı durdurma çabalarını görüşmek üzere ABD’ye resmî bir ziyaret gerçekleştirdiğini aktardı.” (24.01.2025 El Arabiye)

Bütün bunlar, Amerika’nın Sudan’daki iki uşağı El Burhan ve Hamideti heyetini, Washington’da bir araya getirdiği anlamına geliyor. Sudan Egemenlik Konseyi’nin Washington’da Hızlı Destek Güçleri ile görüşmelerin olduğu iddialarını yalanlaması ise aslında bu görüşmelerin yapıldığının, Amerika’nın iki ajanına emrettiği şeyin, iki veya üç gün sonra El Faşir’de açıkça gerçekleştiğinin bir kanıtıdır. Yine aynı kaynağa göre, “Kaynaklar, Cuma günü El-Arabiye ve El-Hades’e yaptıkları açıklamada, Sudanlı Bakanın Washington’da aralarında ABD Başkanı’nın Orta Doğu ve Afrika işlerinden sorumlu başdanışmanı Massad Boulos’un da bulunduğu ABD yönetiminden yetkililerle bir dizi toplantı gerçekleştireceğini bildirdiler. Kaynaklar, Salim’in Washington’da bazı Arap mevkidaşlarıyla da bir araya geleceğini belirterek, bu ziyaretin, ortak ilgi alanındaki bazı konuları görüşmek üzere ABD yönetiminin resmi daveti üzerine gerçekleştiğini kaydettiler. Ayrıca bir Amerikalı yetkili de El-Arabiye/El-Hades’e, Sudan krizine ilişkin Dörtlü Grup toplantılarına Massad Boulos’un başkanlık edeceğini açıkladı.”

Amerika’nın, iki ajanının heyetlerini Washington’da topladığını ayrıca teyit eden bir diğer husus da şudur: “Bir diplomatik yetkili dün Perşembe günü yaptığı açıklamada, Dörtlü Grubu oluşturan ülkelerin (Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır), tarafları üç aylık bir insani ateşkese zorlamak amacıyla bugün Washington’da Sudan ordusu ve Hızlı Destek Güçleri temsilcileriyle bir araya geleceğini söyledi. Kaynak, hedefin “ateşkesi kalıcı hale getirmek ve sivillere insani yardım ulaştırılmasını sağlamak için ortak bir baskı kurmak” olduğunu belirtti.” (24.01.2025 El Arabiye)

Diğer bir deyişle, Hızlı Destek Güçleri’nin El Faşir’e girişi ile Sudan Ordusu’nun şehri boşaltmasının Washington’daki toplantıyla aynı zamana denk gelmesi, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, bu stratejik şehrin Hızlı Destek Güçleri’ne devredilmesi kararının Washington’da alındığını, Sudanlı tarafların da bu ihanet kararını sahada derhal yani iki gün sonra uygulamaya koyulduğunu, üçüncü gün de sonuç alındığını gösteriyor.

Dördüncüsü: Washington’daki bu söz konusu toplantı, aslında planın ikinci adımıdır. Birinci adım, Amerika’nın bölgedeki maşalarını ve yandaşlarını (Suudi Arabistan, BAE, Mısır) sözde Dörtlü Grup adı altında toplaması ve Sudan’da ateşkes sağlama yönündeki iradesini uygulamaya koymasıdır. Nitekim El Arabiya, 12 Eylül 2025’te bu toplantıdan sonra yayımlanan bildiriyi paylaştı.

Yayınlanan ortak bildirinin metninde şu ifadelere yer verildi: “ABD’nin daveti üzerine, Amerika Birleşik Devletleri, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri dışişleri bakanları, Sudan’daki çatışmaya ilişkin derinlemesine istişarelerde bulundular. Bakanlar, bu çatışmanın dünyadaki en kötü insani krize yol açtığını ve bölgesel barış ve güvenlik için ciddi bir tehlike oluşturduğunu hatırlattılar. Bakanlar, Sudan’daki çatışmayı sona erdirmek için ortak bir dizi ilkeye bağlı olduklarını vurguladılar.” Bildirinin 4’üncü maddesinde ise, “Sudan’da yönetimin geleceğine, savaşan taraflardan herhangi birinin kontrolüne tabi olmayan, kapsamlı ve şeffaf bir geçiş süreci aracılığıyla Sudan halkının karar vereceği.” vurgulandı. Bildirinin bir başka noktasında ise, “Sudan ordusu ve Hızlı Destek Güçleri’nin aktif katılımıyla çatışmaya müzakere yoluyla bir çözüm bulunmasını desteklemek için her türlü gayretin gösterileceği” ifade edildi.

Bu Dörtlü Grup, Amerika’nın Sudan’daki çözümüne sözde bölgesel bir kılıf giydirmek, yani bölgedeki kilit ülkelerin onayını almış bir çözüm görüntüsü vermek için tezgahladığı bir formüldür! Oysa bu ülkeler, yalnızca Washington’un yönlendirmesiyle harekete geçen, ABD’siz hiçbir adım atmayan ülkelerdir. Öte yandan, bildirinin metni, Sudan’daki çatışmanın her iki tarafını da (Ordu ve HDG) eşit düzeyde tanıdığına ve onlardan ‘etkin katılım’ talep ettiğine atıfta bulunuyor. Yani bildiri, Sudan’ı bölmek için ayrılıkçı bir hükümet kuran Hızlı Destek Güçleri’ni ayrılıkçı ve isyancı güçler olarak tanımlamamakta ve onları isyanlarını durdurmaya davet etmemektedir.

Beşincisi: Hızlı Destek Güçleri’nin stratejik öneme sahip El-Faşir kentini ele geçirmesi, zaten daha önce büyük bir bölümünü fiilen kontrolleri altında tuttukları Darfur bölgesinin beş eyaletinin tamamının artık bu güçlerin kontrolü altına girdiği anlamına gelir. Ardından üç aylık bir ateşkesi kabul etmek, hatta talep etmek, ABD’nin, Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolünü ve onların Darfur bölgesindeki ve bölgenin en önemli şehri olan El Faşir’deki meşru varlığını tanıdığı anlamı taşır. Hızlı Destek Güçleri, Amerika’nın planları doğrultusunda Darfur’un tamamını ele geçirdikten ve Amerika’nın ajanı Hamdan Daglo (Hamideti), Şubat 2025 sonunda Kenya’nın başkenti Nairobi’de kendi başkanlığında ayrılıkçı bir hükümet kurulduğunu duyurduktan sonra ABD’nin önerdiği ve “Dörtlü Grup” kılıf ve formatıyla sunduğu bu ateşkesi, Sudan’daki çatışan iki taraf arasında başka müzakere adımları izleyecektir. Artık Hamideti’nin bu ayrılıkçı hükümetini El Faşir’e taşımasının önü kesinlikle tamamen açılmış durumdadır.

Altıncısı: Amerika’nın tavrı ise gayet netti. Hızlı Destek Güçleri’nin El Faşir’i ele geçirmesinden zerre kadar rahatsızlık duymamıştır. Aksine, derhal Sudan’a yönelik Amerikan planının bir sonraki aşaması olan ateşkes talebinde bulunmuştur. Diğer bir deyişle ateşkes, Sudan Ordusu’nun El Faşir’i geri almasının önünü tamamen tıkamak ve Hamideti’nin El Faşir üzerindeki kontrolünü, hiçbir çatışma tarafından bozulmayacak şekilde perçinlemek anlamına gelmektedir:

“ABD Başkanı Donald Trump’ın Afrika işlerinden sorumlu başdanışmanı Massad Boulos, Sudan’da savaşan taraflara bir insani ateşkes önerisini görüşmeleri ve derhal onaylamaları yönünde çağrıda bulundu. Boulos, 3 aylık bir insani ateşkes belgesi sunduğunu ve bu belgenin Sudan’daki her iki tarafça da olumlu karşılandığını belirtti. Boulos, ayrıca Hızlı Destek Güçleri’nden de bu ateşkese uymalarını ve savaşı durdurmalarını talep etti. Boulos, dün yaptığı açıklamada, uluslararası toplumun Hızlı Destek Güçleri’nin faaliyetlerini ve El Faşir’deki gelişmeleri büyük bir endişeyle izlediğini söyledi ve sivillerin korunması çağrısında bulundu.” (27.10.2025 El Cezire.net)

Ardından Sky News’in 03 Kasım 2025 tarihinde aktardığına göre, Boulos bu sözlerini bir kez daha yineledi: “ABD Başkanı’nın Afrika, Arap ve Orta Doğu İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos, Sudan Ordusu ile Hızlı Destek Güçleri’nin (RSF) BAE, ABD, Suudi Arabistan ve Mısır’ın oluşturduğu Dörtlü Grub’un geçtiğimiz Eylül ayında açıkladığı plan doğrultusunda üç aylık bir ateşkesi kabul ettiklerini duyurdu.” Boulos, Pazartesi günü Kahire’den yaptığı açıklamalarda, ateşkesin nihai olarak imzalanmasından önce teknik ve lojistik görüşmelerin devam ettiğini belirtti. Boulos, her iki tarafın temsilcilerinin ateşkesin ayrıntılarını görüşmek üzere bir süredir Washington’da bulunduğunu kaydetti... Boulos, bu ateşkes önerisinin krizi sona erdirmek için gerçek bir fırsat olduğunu da sözlerine ekledi. Hem Ordu hem de Hızlı Destek Güçleri’nin, ABD’nin ‘Dörtlü Grup’ desteğiyle sunduğu ve barışın sağlanmasını amaçlayan bir metin üzerinde çalıştıklarını vurguladı. Boulos, Sudan’daki bu çatışmanın artık Kızıldeniz’in güvenliği başta olmak üzere, bölge ve dünya için bir tehdit haline geldiğini de ifade etti. (03.11.2025 Skynews Arapça)

Yedincisi: ABD Başkanı Donald Trump’ın kendisini “barışın mimarı” olarak tanıtmasının ve savaşları bitirdiğini iddia etmesinin aksine, ABD’nin, artık neredeyse açık ve net bir şekilde Sudan’ı bölme ve tıpkı daha önce Güney Sudan’ı ayırdığı gibi şimdi de Darfur ayırma planını hızla hayata geçirdiği görülüyor. İşte bu, bizim defalarca ve defalarca uyarıda bulunduğumuz bir meseledir! Nitekim 21 Mayıs 2025 tarihinde yayınladığımız (İHA) Saldırıları ve Savaşın Seyrindeki Gelişmeler) başlıklı soru cevapta bunu açıkça ortaya koymuştuk:

Tüm bunlar, Sudan’ın doğusundaki özellikle Port Sudan şehrindeki stratejik tesisleri hedef alan büyük çaplı saldırıların, Darfur’daki savaşla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu saldırılar, Sudan ordusunu El Faşir operasyonundan uzaklaştırıp doğuya, Port Sudan’ın savunmasına yöneltmek için kurgulanmış klasik bir dikkat dağıtma taktiğidir... Dördüncüsü: Sömürgeci kafir Amerika’nın, Sudan’da binlerce cana mal olan bir vekalet savaşını bu kadar pervasızca yönetebilmesi ve bunu gizli değil açık, örtülü değil aleni bir şekilde icra etmek için yerel işbirlikçilerini kullanması gerçekten acı verici... El Burhan ve Hamideti, sadece ve sadece Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek için Sudan halkının kanı üzerinden bir çatışma yürütmektedir. Amerika, geçmişte Güney Sudan’ı Sudan’dan ayırdığı gibi, bugün de Sudan’ın bir kez daha bölünmesini istiyor. Darfur’u ülkenin geri kalanından koparmak için bütün kozlarını oynuyor. Bu yüzden ordu ülkenin diğer bölgelerine, Hızlı Destek Güçleri ise Darfur’a odaklanmış durumda. Ordu bünyesindeki samimi unsurlar, Darfur’da kontrolü yeniden sağlamak için harekete geçerlerse, Hızlı Destek Güçleri, orduyu oylamak için savaşı Sudan’ın diğer bölgelerine kaydıracak ve böylece ordu birlikleri, Darfur’dan geri çekilip, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin insansız hava araçlarıyla yoğun saldırılar düzenlediği Sudan’ın doğusuna yöneleceklerdir. Bu hamle de doğal olarak Hızlı Destek Güçleri’nin Darfur’un tamamını ele geçirmesine olanak sağlayacaktır!”

Bundan önce de 06 Şubat 2025 tarihinde yayınladığımız (Sudan’daki Çatışmaların İvme Kazanması) başlıklı soru cevapta da, Trump yönetiminin talimatlarıyla hareket eden Sudan’daki ajan siyasi ve askerî liderliğin, Orta bölgeden Darfur istikametine doğru Hızlı Destek Güçleri için geçiş koridorları açmak üzere orduya talimat verdiği konusunda uyarmıştık ve demiştik ki: “Altıncısı: Bu bilgiler ışığında, Sudan’daki saha gelişmelerinin, Trump tarafından planlanıp sevk ve idare edilmesi ve aşağıdaki amaçlara yönelik olması muhtemel:

1- Sudan’ın doğu ve merkez bölgelerinin El Burhan komutasındaki ordunun, Darfur bölgesinin ise Hızlı Destek Kuvvetleri ve Hamideti’nin kontrolünde olması temelinde ülkenin iki ABD ajanı arasında bölünmesine uygun ortam hazırlamak için Amerikan planını hızlandırmak. Böylece Sudan’da iki ayrı yapı ortaya çıkacak ve bu durum, Hamideti’nin Darfur üzerindeki kontrolüyle dayatılıyor... Bu planı daha önce 19 Aralık 2023 tarihli soru-cevapta dile getirerek şöyle demiştik: “Bütün bunlar Amerika’nın bölünmeye uygun ortam hazırladığını gösteriyor... Amerikan çıkarlarının gerektirdiğine göre bölünme için sadece uygun ortam hazırlıyor... Amerikan çıkarları, Güney Sudan’dan sonra yeni bir ayrılığı daha gerektirdiğinde, bu ayrılığı gerçekleştirmek için Darfur’da Hızlı Destek Güçleri silahlı güce sahip siyasi bir muhalefet olmalıdır… Görünen o ki henüz bu ayrılığın zamanı gelmemiştir... Aksine, şu an ayrılık için uygun ortam hazırlanıyor...” Daha önce söylediklerimiz bunlar ve şu an Amerika’nın çıkarları, Darfur’un da tıpkı Güney Sudan’da olduğu gibi hızla Sudan’dan koparılması yönünde ivme kazanmış görünüyor... Trump’ın bu planı başarıyla uygulaması durumunda, son derece tehlikeli sonuçlar doğuracaktır... Bu nedenle ümmet, Trump’ın planına karşı durmalı ve Güney Sudan’ın ayrılışında olduğu gibi sessiz kalmamalıdır!”

Sekizincisi: Hizb-ut Tahrir, bu yılın başından beri, hatta Amerika’nın 2023’te iki maşası arasında bu kirli savaşı başlattığı günden beri, Amerika’nın ihanet planının Sudan’ı bölmek olduğu konusunda uyarıda bulunmaktadır. İşte şimdi de bu planın uygulanmasına dair adımların ivme kazandığı görülüyor. Sudan’ın evlatlarından birçoğu, Amerika’nın hedefleri gerçekleştirmek ve Amerika’nın Sudan’daki nüfuzu korumak için Amerika’nın iki uşağı arasındaki bu korkunç katliama alet olmaktadır! Bugün Amerikan planı, Darfur bölgesini Sudan’dan koparmaya ve ayırmaya çok yakın. Hem de tüm bunlar gözlerinizin önünde olup bitiyor! Peki, Ordu komutası içinde, şöyle bir saatliğine oturup Allah için samimi bir karar alacak aklı başında güçlü bir kişi yok mu? Amerika’nın bu ihanet planını darmadağın etmek ve sırf Washington’un emirlerini yerine getirmek uğruna on binlerce Sudanlıyı katleden, milyonlarcasını yerinden yurdundan eden Amerikan ajanlarını ortadan kaldırmak için gerekeni yapacak aklı başında biri yok mu? Peki, Ordu komutası içinde, Sudan’ın askeri gücünü samimi ellere teslim edecek, uzun zamandır İslam’ın kurulması için haykıran, uyaran ve çağrı yapan Hizb-ut Tahrir’e nusret verecek ve böylece Nübüvvet metodu üzere ikinci Hilafeti Sudan’dan başlatacak aklı başında güçlü biri yok mu? Ne büyük insandır o basiret sahibi, kudretli adam! Ne mutlu o kişiye ki, içinde yaşadığımız bu ceberut saltanattan sonra Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Raşidi Hilafet müjdesini gerçekleştiren kişi olarak Allah’ın huzuruna çıkacaktır.

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ “Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldıracaktır. Sonra, nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra da sustu” [Ahmed]

H.12 Cumâde’l Ûlâ 1447
M.03 Kasım 2025

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Özbekistan Medya Bürosu’ndan Abdülaziz Abdulcelilov’un Gözaltına Alınması Nedeniyle İsveç Makamlarına Bir Çağrı

30 Ekim 2025’te, Hizb-ut Tahrir üyesi Özbekistan vatandaşı Abdülaziz Abdülcelilov, Stockholm Göçmenlik Bürosu’nda gözaltına alındı.

Edindiğimiz bilgiye göre, Göçmenlik Dairesi, Abdülaziz’in Özbekistan’a deport edilmesine karar vermiştir.

Bu bağlamda, İsveç Göçmenlik İdaresi’nin dikkatini şu hususa çekmek istiyoruz:

Birincisi: Hizb-ut Tahrir, faaliyetlerini yalnızca fikri ve siyasi çalışmalarla sınırlı tutan ve her türlü şiddet eyleminden kaçınan İslami bir siyasi partidir.

İkincisi: Pek çok uzman ve insan hakları savunucusunun da belirttiği gibi, Hizb-ut Tahrir’in faaliyetlerinin Özbekistan’da yasaklanması ve üyelerinin takibata uğraması, baştan sona siyasi bir konudur.

Üçüncüsü: Özbekistan’da uzun yıllar boyunca binlerce gencimiz tutuklanmış ve yüzlercesi işkence altında hayatını kaybetmiştir. Onların pek çoğu hâlen zindanlarda tutulmaktadır. Bu yıl da birçok gencimiz yeniden yargılanmış ve bir kez daha uzun yıllar hapis cezasına çarptırılmışlardır.

Dördüncüsü: Kardeşimiz Abdülaziz’in Özbekistan’a deport edilmesi, onun orada en hafif tabirle hapis ve işkence cezalarına maruz kalacağı anlamına gelmektedir!

İşte bu yüzden, sizden Abdülaziz’in deport edilme kararını derhal iptal etmenizi ve onu derhal serbest bırakmanızı talep ediyoruz!

Devamını oku...

Amerika’nın Bölgedeki Normalleşme ve Teslimiyet Girişimleri Çerçevesinde, ABD Temsilcisi Morgan Ortagus Lübnan’a Bir kez Daha Ziyarette Bulundu

ABD’nin, normalleşme ve teslimiyet projesiyle Lübnan ve bölgeye baskı yaptığı ve Trump yönetiminin daha fazla Müslüman ülke liderini Abraham Anlaşmalarına dahil etmeye çalıştığı bir dönemde, ABD Temsilcisi Morgan Ortagus, Lübnan’a ve gaspçı Yahudi varlığına bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret, Lübnan’a yönelik siyasi, güvenlik ve ekonomik baskılar, tehditler ve şartlarla dolu! Üstelik bu ziyaretin, Arap Birliği Genel Sekreteri ve Mısır İstihbarat şefinin ziyaretleriyle aynı zamana denk gelmesi, görünüşe göre hepsinin aynı [ihanet] değirmenine su taşıdığını gösteriyor! Daha önce de ABD temsilcisi Tom Barrack, X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, ABD yönetiminin Lübnan ve bölgeye yönelik görüşlerini ve tehditlerini yansıtan bir açıklamada bulunmuştu. Barrack, şu ifadeleri kullanmıştı: “Beyrut tereddüt etmeye devam ederse, İsrail tek taraflı hareket edebilir ve sonuçları vahim olabilir.” Barrack, durumu netleştirmek için aynı açıklamada şu tespiti de yapmıştı: “Fakat bu barış yapbozunun sonraki iki parçası hala kayıp: Suriye ve Lübnan...”

Tüm bu ziyaretler, açıklamalar ve benzeri gelişmeler ışığında şunları ifade ediyoruz:

Birincisi: Amerika ve yandaşlarının Müslüman ülkelere müdahaleleri, bizim çıkarlarımızdan ziyade Amerika ve Yahudi varlığının çıkarlarına hizmet etmektedir. Nitekim Amerika’nın Yahudi varlığını siyasi, ekonomik, mali, askerî ve medya alanlarında açıkça destek verdiği bilinen bir gerçektir.

İkincisi: Amerikalı elçinin bu ziyareti, bazılarının sandığı gibi kesinlikle tarafsız değildir! Bu ziyaret, Amerika’nın bölgede Yahudi varlığını siyasi ve askerî düzlemde güçlendirme stratejisinin bir uzantısıdır. Amerikalı elçinin (masaya) sunduğu şeyler, hegemonya dayatmaktan, bağımlılığı perçinlemekten ve egemenliği hiçe saymaktan başka bir şey değildir! Sunduğu şeyler, Yahudilere teslim olmak ve boyun eğmektir ki, Allah Müslümanlar için böyle bir şeyi asla kabul etmez!”

Üçüncüsü: Şüphesiz, bu emrivakileri (dikteleri) kabul etmek ve yabancı vesayetini pekiştiren herhangi bir anlaşmaya imza atmak, Allah’a, Rasûlüne, ümmete ve bu gaspçı varlığı Lübnan ve Filistin’den çıkarmak için savaşan veya çaba harcayan herkese ihanettir

Dördüncüsü: Müslümanlar ve gayrimüslimler de dahil olmak üzere Lübnan halkının ezici çoğunluğuna göre, Yahudi varlığı ile ilişki kurmak suçtur, sadece şer’i açıdan değil, Lübnan makamlarının bağlı olduğu pozitif hukuk ve genel insani hukuk açısından da tartışmasız bir suçtur. Özellikle de bu mücrim varlığın Gazze’de işlediği soykırımdan sonra! Unutulmasın ki bu varlık, aynısını Lübnan’da ve diğer Müslüman beldelerinde yapmaktan dün çekinmediği gibi yarın da asla çekinmeyecektir!”

Beşincisi: Amerika’nın bölgeye yönelik bu saldırı dalgası ve kirli kampanyası asla amacına ulaşamayacaktır! Amerika, bölgeyi keyfine göre şekillendirme sevdasında başarılı olamayacaktır! ABD’nin sömürgeciliğe, halkları yağmalamaya, Müslümanları saptırmaya ve hatta “İbrahimi Din” safsatasıyla onları dinlerinden koparmaya dayalı bir projesi varsa; Müslümanların da bir projesi vardır: Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Hilafet projesi! Ve Allah’ın izniyle bu proje, ufukta belirmiştir, çok yakındır! Bu proje bölgeyi, hatta tüm dünyayı yeniden dizayn edecektir! Bu proje, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu müjdesinin bir tecellisidir:

إِنَّ اللهَ زَوَى لِي الْأَرْضَ، فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا “Allah, yeryüzünü benim için dürüp topladı, ben de doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktır.” [Müslim] Hilafet, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi şerifinde müjdelediği gibi, Yahudi varlığının kökünü kazıyacaktır!

لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ فَيَقْتُلُهُمْ الْمُسْلِمُونَ“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. O harpte Müslümanlar Yahudileri öldürecekler [Müttefikin aleyh]

Son olarak şunu belirtmek isteriz ki, Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Amerika’nın Lübnan ve bölgeye dayattığı bu normalleşme ve teslimiyet kampanyasına meydan okumaya devam edecektir. Hiçbir güç onu bundan alıkoyamayacaktır! Lübnan’daki otoriteyi, bu ihanet ve zillet yoluna girmemeleri konusunda şiddetle uyarıyoruz! Ayrıca, Lübnan makamlarını bu duruma karşı koymak için kendi halkına güvenmeye çağırıyor ve sınırlar, yeniden imar veya uluslararası sistemin etkisi gibi gerekçelerle meseleyi manipüle etmemeye davet ediyoruz.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Devamını oku...

“Phoenix Express 2025” Tatbikatı, Amerikan Hegemonyasına Teslimiyetin Yeni Bir Perdesidir

Tunus, bu Kasım ayında ‘Phoenix Express 2025’ adlı çok taraflı deniz tatbikatına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Bu tatbikat, Amerika Birleşik Devletleri Afrika Komutanlığı tarafından her yıl düzenleniyor. Bu deniz tatbikatı, mevcut yönetimin 30 Eylül 2020’de ABD ile imzaladığı ve dönemin ABD Savunma Bakanı Mark Esper’in on yıllık bir yol haritası olarak tanımladığı askerî iş birliği anlaşmasının acı meyvelerinden biridir.

Bu anlaşma, aslında Baci Kaid es-Sebsi yönetiminin daha önce imzaladığı ve Tunus’u ABD’nin NATO dışı stratejik müttefiki konumuna sokan utanç verici anlaşmasının pratik bir uzantısıdır. Amerikan Savunma Bakanı’nın da açıkça dile getirdiği gibi, bu iş birliği “stratejik rakipleri olan Çin ve Rusya’ya karşı” Amerika’nın sömürgeci politikalarını desteklemeyi amaçlamaktadır.

Bu bağlamda, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti olarak biz, bu tehlikeli anlaşma imzalandığı sırada bu anlaşmanın sıradan bir anlaşma olmadığını, 10 yıllık sürecek bir ABD projesi olduğunu dile getirdiğimizi hatırlatmak isteriz! Amerika’nın iddiasına göre bu yol haritası; sınırların gözetlenmesi, limanların korunması, aşırılıkçı fikirlerle mücadele ve Rusya ve Çin’le yüzleşme gibi konuları kapsıyor. Sınırlar, limanlar, ‘aşırılıkla mücadele’ ve Rusya-Çin karşıtlığı bahanesiyle Tunus’un egemenliği budanmakta ve ülkemiz doğrudan vesayet altına alınmaktadır!

Ayrıca biz her fırsatta, topraklarımızdaki bu askeri varlığın sona erdirilmesi çağrısında bulunduk. Ülkemizdeki bu askeri varlığın, düşmana paha biçilmez operasyonel deneyim kazandırdığını, bunun bedelini de Müslümanların canlarıyla, kanlarıyla ve ırzlarıyla ödeyeceğini belirttik! Ayrıca, her fırsatta savaş zamanında özellikle de 7 Ekim 2023’ten sonra düşmanla işbirliğinin haram olduğunu dile getirdik. Çünkü bu tarihten sonra Amerika’nın açıkça düşmanlığını ilan ettiğini, Gazze’den Batı Şeria’ya, Lübnan’dan İran, Yemen ve Suriye’ye kadar her yerde Müslümanların kanını hiçe saydığını, hatta kendi arabulucusu Katar ve Hamas’a bile ihanet ettiğini, hain elinin uzandığı her Müslüman toprağında Yahudi varlığına açıkça destek bildiriminde bulunduğunu söyledik.

Bu nedenle, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti olarak biz, hakkı haykırmaları nedeniyle gençlerinin maruz kaldığı baskı, tutuklama ve askeri yargılamalara rağmen, bir kez daha Tunus ve bütün İslami Mağrip ülkelerini Amerika’nın pis politikalarına boyun eğdirmeyi amaçlayan bu meşum sömürgeci anlaşmayı feshetmeye çağırıyoruz. Ayrıca, ülkemizdeki ve diğer tüm Müslüman ülkelerdeki güç ve kuvvet ehline yönelik çağrımızı da yineliyoruz: Uyanın ve ümmet düşmanlarının size nasıl tuzaklar kurduğunun ve sizi bu tuzağa nasıl çektiğinin farkına varın artık! Şer’i göreviniz, dininize yardım etmeyi, ülkenize ve ümmetinize tuzak kuran düşmanı püskürtmeyi, Allah’ın kelimesini yüceltmeyi, şeriatı hâkim kılmak ve vaat edilen Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’i kurmak için çalışanlara destek vermeyi gerektirir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَيَنصُرَنَّ اللهُ مَنْ يَنصُرُهُ إِنَّ اللهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ“Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Hac 40]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Heyeti El Ubeyd Kentinin Önde Gelenleriyle Bir Araya Geldi

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden bir heyet, dün 3 Kasım 2025 Pazartesi günü Kuzey Kordofan’ın başkenti El Ubeyd şehrinin ileri gelenlerinden bazı isimlerle bir araya geldi. Heyete, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Meclisi Üyesi Üstat El-Nezir Muhammed Hüseyin Ebu Minhac başkanlık etti. Heyette ayrıca, Hizb-ut Tahrir üyeleri Mühendis Banga Hamed ve Üstat Muhammed Said Boke de yer aldı.

Heyet, ziyaret kapsamında şu kişilerle bir araya geldi:

Demokratik Birlik Partisi (Cala el-Ezheri kanadı) Başkanı Halid Hüseyin.

Avukat ve Hukuk Profesörü olan Dr. Abdullah Yusuf Ebu Seyl.

Ensar el-Sünne Cemaati’nden Şeyh Abdurrahim Cude.

SUNA Haber Ajansı muhabiri Ahmed Muhammed.

Görüşmelerde günün en önemli konusu olan El Faşir’in düşüşü, milis güçlerinin şehir halkına karşı işlediği suçlar ve ordu komutanlarının ihaneti ele alındı. Ordu komutanlarının, tüm kuşatma süresi boyunca ve şehre yönelik 266’dan fazla saldırı gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, El Faşir halkına karşı görevlerini yerine getirmedikleri ve bunu yapabilecek güçte olmalarına rağmen kuşatmayı kırmadıkları vurgulandı.

Görüşmelerin sonunda heyet, görüştüğü kimselere Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti tarafından yayımlanan “El Faşir’in Düşmesi Amerika’nın Darfur Bölgesi’ni Koparmasının ve Sudan’daki Nüfuzunu Güçlendirmesinin Önünü Açıyor: Daha Ne Zamana Kadar Uluslararası Çatışmanın Odunu Olacağız?!” başlıklı bildirinin bir nüshasını takdim etti.

Önde gelenlerin, görüşmelere verdikleri tepkiler oldukça olumluydu ve bu tür görüşmelerin devam etmesini talep ettiler.

Devamını oku...

Zayıflıktan İktidara

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Zayıflıktan İktidara

Bugün İslam ümmetinin durumunu düşünen bir kimse, onun aşağılanma ve zayıflık durumundan ve düşmanların her yönden başına musallat olmasından dolayı derin bir acı duymaktan kendini alamaz. Zira tıpkı sevgili Peygamberimiz Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in buyurduğu gibi milletler başımıza üşüşmüştür: يُوشِكُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمُ الأُمَمُ مِنْ كُلِّ أُفُقٍ كَمَا تَدَاعَى الأُكَلَةُ عَلَى قَصْعَتِهَا... “Aç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi yakında diğer milletler de sizin başınıza üşüşeceklerdir…” Bugün bizzat gözlerimizle gördüğümüz şey şudur: gasp edilmiş topraklar, dökülen kanlar, yağmalanan servetler ve Sykes-Picot'un bayrakları altında darmadağın olmuş, demir yumrukla yöneten ajan rejimler tarafından sınırlandırılmış, ayaklanmaları engellenmiş ve enerjileri zincirlenmiş Müslümanlar.

Evet, acı bir gerçeklik içinde yaşıyoruz; zira İslam ümmeti altmış parçaya bölünmüş, düşmanları üzerine üşüşmüş, başına Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla yöneten, Sykes-Picot sınırlarını koruyan ve köklü değişim için çalışan her hareketi bastıran ajan rejimler musallat olmuştur; çünkü ümmetin kendisini gözetecek bir devleti ve saflarını birleştirecek bir Halifesi yok; bu yüzden ümmetin “yatırım” adına servetleri yağmalanıyor, halklar acı çekiyor, sistemler yozlaşmış durumunda, adalet yok olmuş, İslam yönetimden uzaklaştırılmış, sadece  bireysel ibadetlerde uygulanır bir hale gelmiş ve İslami kimlik de eğitim, medya ve Batı kültürü aracılığıyla saldırıya uğramaktadır.  

Zayıflığın nedenleri apaçık ortadadır: Ümmetin Rabbinin şeriatıyla hükmetmekten uzaklaştırılması, günahların çoğalması, yozlaşmayla övünmek, siyasi parçalanma ve bölünme, dayanışmanın imkansızlaşması, sömürgeciliğin kendi çıkarlarını korumak için ortaya çıkardığı sistemlere boyun eğilmesi, dünyayı sevmek, ölümü kerih görmek ve kalplere vehn yerleşmesi.

Ancak bu karanlık gerçekliğe rağmen, artık ümmet uyanmaya ve gafletinden sıyrılmaya başladı; bu yüzden artık sloganlara ve yamalı çözümlere aldanmıyor; bilakis Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metodunu araştırmaya ve içinde yaşadığımız zorba krallığın sonunun geldiğine ve ağaç yaprakları gibi dökülmeye başladığına inanmaya başlamıştır. Evet, yaşadığımız zayıflık durumu kalıcı bir kader değildir; aksine İslam'ın yönetimden uzaklaşmasının ve Hilafetin yıkılmasından bu yana sömürgecinin bize dayattığı dinin hayattan ayrılmasının bir sonucudur.

Ancak Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi karanlıkların arasından doğarak yüreklere umut serpiyor ve bize yol gösteriyor: ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Dolayısıyla çıkış yolu, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafettir; çünkü Hilafet, Allah Subhanehu’nun vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir. Hilafet, sömürgeci ve avenelerinin çalışmasıyla yıkıldığı gibi bilinçli ve samimi ümmetin çalışmasıyla da yeniden kurulacaktır.

Ümmeti birleştirecek, İslam'ı tek bir varlık, tek bir ordu ve tek bir sancak altında kamil bir şekilde uygulayacak Raşidi Hilafet Devleti kurulmadıkça zayıflıktan kurtuluş yoktur. Zihinleri siyasi karara ve Batı'ya bağımlılıktan kurturmak, insan yapımı rejimleri devirmek, Sykes-Picot'un zincirlerini kırmak ve yönetim, siyaset ve ekonomi de dahil olmak üzere İslami hayatı tüm yönleriyle yeniden şekillendirmek amacıyla bir devlet kurmak için Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metodunu takip eden samimi ideolojik siyasi bir kitleyle ciddi bir şekilde çalışmak gerekir... Ki böylece ümmet, risaleti taşımaya ve davet ve cihad yoluyla İslam'ı dünyaya yaymaya hazırlanmış olsun.

Evet, artık ayağa kalkıp sömürgecinin ve onun etkilerinin enkazını kaldırıp atmamızın, bizleri Allah'ın Kitabı ve Rasulü'nün sünnetiyle yönetecek ve bizleri zayıflıktan iktidara götürecek, izzetimizi ve İslam Devleti'ni yeniden kazandıracak bir İmama biat etmemizin zamanı gelmiştir; zira İslam ümmeti aciz değildir ancak onu uyandırıp basiret üzere ona liderlik edecek birine ihtiyacı vardır. İşte Hizb-ut Tahrir bu büyük hedef için gece gündüz çalışmakta ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in izlediği metottan başka bir kurtuluş yolu görmemektedir; bu metot ise İslam ile hükmedecek, ümmeti birleştirecek ve daveti dünyaya taşıyacak olan devleti kurmak için çalışmaktır. وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ Muhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21] وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌAllah kendi dinine yardım edenlere muhakkak yardım edecektir. Kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak galiptir.” [Hac 40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdul Mahmud El-Amiri – Yemen

Devamını oku...

Sudan'da Masumların Kanlarının Dökülmesi ve Suçların İşlenmesi Kimin Çıkarı İçin?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Sudan'da Masumların Kanlarının Dökülmesi ve Suçların İşlenmesi Kimin Çıkarı İçin?

Haber:

Sudan Sosyal Refah Bakanı Selima İshak, Hızlı Destek Güçlerinin Sudan'ın batısındaki Kuzey Darfur eyaletinin başkenti El Faşir'e girdikleri ilk iki gün içinde yaklaşık 300 kadını öldürdüğünü açıkladı ve kadınların cinsel saldırı ve çeşitli şiddet ve işkenceye maruz kaldıklarını vurguladı.İshak, El Faşir'deki durumun felaket olduğunu söyleyerek, Tavila kentine giden yolun bir ölüm tuzağı haline geldiği için şehri terk eden herkesin tehlike altında olduğunu belirtti.Birçok ailenin hala El Faşir'de kuşatma altında olduğu, sürgün, işkence, aşağılama ve cinsel şiddete maruz kaldığı eklemesinde bulunarak, şehirde yaşananları “sistematik etnik temizlik ve herkesin sessiz kalarak suç ortağı olduğu büyük bir suç” olarak nitelendirdi. (TRT Arabic)

Yorum:

Sudan'da masumların kanlarının dökülmesi, kadınların tecavüze uğraması, binlerce insanın evlerinden ve ülkelerinden sürülmesi, açlık ve hastalıkların yayılması yürekleri dağlayan ve gözleri yaşartan bir durumdur;böylece Amerika, İngiltere'nin ajanlarını iktidardan uzaklaştırma, Sudan'ın zenginliklerini ele geçirme, Güney Sudan'ın ayrılması sırasında olduğu gibi ve aynı zamanda şu anda Darfur bölgesinde, özellikle de El Faşir ve Sudan'ın geri kalanında işlenen suçlarda olduğu gibi -la havle vela kuvvete illa billah- Sudan'ı sınırları kanla çizilen devletçiklere bölme hedeflerini gerçekleştirmek için, ajanları Burhan ve Hemedti arasında bu savaşı alevlendirmesinin ardından tüm bunların meyvelerini toplayacaktır.

Bu savaşta işlenen ve işlenmeye devam eden tüm zulüm ve suçlara ve bölgedeki büyük insani krize rağmen, bu konuya yeterince dikkat çekilmemiştir; zira bir yandan, internet kesintileri ve ekipman eksikliği gibi sahadaki koşullar, insanların olan biteni aktarmalarını zorlaştırırkendiğer yandan ise medyada kasıtlı bir sansür uygulanmakta ve halkın çektiği acılar ve olanların gerçek nedenleri ortaya çıkarılmamaktadır.Hatta insanların birçoğu olup bitenleri, gerek sosyal medya, gerek bu katliamları gerçekleştirenlerin son zamanlarda yaydıkları, suçlarıyla övündükleri ve insanları korkuttukları video ve görüntüler aracılığıyla, gerekse de son olaylara, özellikle de hem Amerika ile olan nüfuz çatışması hem de Amerika'yı ve onun ajanlarını utandırma ve birtakım kırıntılar elde etmek için bile olsa onları baskı altında tutmaya çalışma kapsamında yayın yaparak Avrupa'nın gündemlerine hizmet eden olaylara ışıt tutan medya kuruluşları aracılığıyla işitmektedir.

Genel olarak Müslümanlar, özel olarak da Sudan halkı için en önemli olan şey, Sudan'daki çatışmanın doğasını, Hemedti ve Burhan ile onların hizmet ettikleri tarafın uyguladığı planların doğasını ve bu savaştan gerçekleşmesi murat edilen hedefleri bilinçli bir şekilde idrak etmektir ki böylece bu savaşı başarısız kılıp dizginleri yeniden ele geçirebilsinler.Nitekim Hizb ut-Tahrir’in gençleri bu bağlamda büyük çaba sarf etmekte olup Sudan ve halkına karşı kurulan komplolar konusunda defalarca onları uyarmış ve onlar için kurtuluş yolunu açıklamışlardır.Zira Sudan halkı için, Hizb-ut Tahrir ile çalışmaktan ve ordu içerisindeki samimi evlatlarına, halklarının ve ümmetlerinin yanında yer almaları ve sömürgecilerin planlarını onların aleyhlerine çevirmeleri için baskı yapmaktan başka bir kurtuluş yoktur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Munasıra

Devamını oku...

Necid ve Hicaz Beldesinde Olup Bitenlerin Şimdiye Kadar Ortaya Çıkan Kısmı, Devede Kulak Kalır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Necid ve Hicaz Beldesinde Olup Bitenlerin Şimdiye Kadar Ortaya Çıkan Kısmı, Devede Kulak Kalır!

Haber:

Erkam elektronik sitesi 30 Ekim günü, “Üçüncü Çeyrek Bütçesi: 269,9 milyar Riyal gelir ve 358,4 milyar Riyal harcama” başlıklı bir haber yayınladı. Haberde şöyle geçti: “Maliye Bakanlığı bugün, 2025 yılının üçüncü çeyreğine ait genel bütçeyi açıkladı; gelirler 269,9 milyar Riyala ulaşırken, genel harcamalar ise 358,4 milyar Riyale ulaşmıştır.Böylece 2025 yılının üçüncü çeyreğinde bütçe açığı 88,5 milyar Riyal seviyesine ulaştı.Bu yılın ilk dokuz aylık bütçe gelirleri 835,1 milyar Riyalken, genel giderler ise 1.016,8 milyar Riyal olarak gerçekleşmiş olup böylece bütçe açığı 181,8 milyar Riyal seviyesine ulaşmıştır.”

Yorum:

Burada, Necid ve Hicaz beldesinin genel bütçesindeki artan açık hakkında konuşuyoruz; bu durum şaşırtıcı görünebilir ama gerçek budur.Necid ve Hicaz beldesi, kafirler için bir ganimet haline gelmiştir; zira Amerikan petrol şirketleri bir asır boyunca Müslümanların petrolünü yağmalamakla yetinmemişlerdir.Zira son zamanlarda, 2008 yılının sonunda yaşanan ekonomik kriz sırasında Londra ve Washington'un, Riyad'daki Müslümanların paralarını yağmalamak için acele ettiklerine ve Trump'ın 2017'de yüz milyarlarca Doları yağmalamayı nasıl alışkanlık haline getirdiğine ve 2025 yılında yağmasını bir trilyon Dolar artırdığına tanık olduk.

Bu da Kral Selman ve oğlu Muhammed'i, günlük 16 milyon varil petrol üreten bir ülkeyi, genel bütçe açığı ve kamu borcu açısından bu düzeye getirmek için borçlanmaya başvurmaya sevk etmiştir! Dolayısıyla Krallığın kamu borcu, 2022 başında 250,1 milyar Dolar iken, 2025 Eylül sonu itibarıyla 141 milyar Dolar artarak 391,1 milyar Dolara ulaşmıştır ki bu da GSYİH'nın %29'una denk gelmektedir! Böylece onlar, Müslümanların bu paralardan dinlerini ve hayatları için yararlanmamaları sağlamak için Müslümanların paralarını saçıp savurmaktadırlar.

Bu ise İslam ile hükmetmekten uzaklaşıp, Müslümanların ülkesinde küfür hükmünü yerleştirmekten başka bir şey değildir; bu da İslam ile hükmetmekten uzaklaşıp bunu Müslüman ülkelerde küfür yönetimiyle değiştirmekten başka bir şey değildir; bu da Irak ve Yemen'i hedef alarak başlayan, daha sonra Necid ve Hicaz'ı hedef almayı kolaylaştırmak, onların mafsallarını koparmak ve Neom'u (mega kent projesi) Mekke'ye bir alternatif haline getirmek için daha önceden kasıtlı olarak planlanıp düzenlenmiştir.Bu hedef alma, 1804'te Domingo Francisco Badia, 1814'te Johann Ludwig Burckhardt, 1855'te Richard Francis Burton, 1864'te William Gifford Palgrave ve 1876'da Charles Doughty'den 1924'te Hilafet Devleti'nin yıkılmasında rol alan Gertrude Bell ve Arabistanlı Lawrence'a kadar Mekke ve Medine'yi hedef alma planlarıyla bağlantılıdır.Bu yüzden Müslümanlar, kaybettiklerini geri alıp Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmadıkça izzetlerini geri kazanamayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER