105 - Kitap - Hilâfet Devleti Anayasa Tasarısı veya Esbab-ı Mucibesi - İktisadi Nizam - Madde 141
- Kategori Bir Kitap
- |
Gazze'ye Doğru Giden Direniş Konvoyu: İnsani Bir Girişim Mi, Yoksa Jeopolitik Çatışmanın Bir Aracı Mı?
Arap ülkelerinin tutumu, açık bir ihanettir
Arap rejimlerinin Gazze'ye karşı tutumları artık hiç kimse için bir sır değildir. Aksine onların ihanetleri ve Yahudilerin gündemleriyle özdeşlemeleri açıkça ortaya çıkmıştır. Dahası başta Sisi liderliğindeki Mısır rejimi olmak üzere bazıları, Yahudi varlığının güney kapısının bekçisi gibi davranıyorlar.
Refah geçiş kapısı yaralılara ve gıda yardımlarına karşı kapalı kalmaya devam ederken, Yahudilerin askeri geçitleri, ablukayı kırmayacak şekilde sembolik yardımlar için açılmıştır.
Ayrıca 27 Ekim 2023 tarihli Guardian raporuna göre Mısır rejimi, yardım konvoylarının çoğunu durdurup aradı ve herhangi bir kamyonun veya sağlık ekibinin girişi için Yahudi varlığının güvenlik onayını şart koştu.
Bu tutum, Middle East Eye'ın Kahire'nin, güvenlik koordinasyon anlaşmaları kapsamında Gazze savaşı sırasında Yahudilere hassas istihbarat bilgileri sağladığını ortaya çıkarmasıyla da örtüşmektedir.
Direniş Konvoyu: İnsani girişimler mi yoksa siyasi mesajlar mıdır?
Ürdün, Tunus, Cezayir ve birçok Avrupa ülkesinden yola çıkan Direniş Konvoyu, asil insani bir slogan taşımakta ancak o, bölgesel politikanın ve uluslararası dengelerin duvarına çarpmıştır. Bazı katılımcıların niyetleri açık olmasına rağmen ancak jeopolitik koşullar bunun, bazı Avrupa çevreleri tarafından siyasi amaçlı istihdam edildiği olasılığına işaret etmektedir.
Avrupa'nın istihdam ettiğine dair deliller:
1- Konvoyun zamanlaması, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un çeşitli vesilelerle ifade ettiği gibi, Avrupa'nın Ukrayna'daki tutumu nedeniyle Washington'a uyguladığı baskı ile aynı zamana denk gelmiştir ki Macron, Avrupa'nın “ABD'nin dış politikasına bağımlılıktan kurtulması” gerektiğini vurgulamıştı.
2- Avrupa çevrelerinden gelen dolaylı lojistik destek, bu konvoyların yola çıkmasına izin verirken, daha önce bunların organizatörleri “terörizmi desteklemek” veya Hamas ile ilişkiler kurmak suçlamasıyla engelleniyor veya kuşatılıyordu; bu da tavır ve tutumlardaki ani değişim hakkında birtakım soruları gündeme getiriyor.
3- Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nin Mart 2024'te yayınladığı rapora göre, bazı Avrupa hükümetleri “yardım konvoyları ve halk misyonları gibi insani araçlar aracılığıyla ABD'nin Orta Doğu'daki siyasi tekelini kırmanın yollarını arıyor”.
Sonuç, daha önceden belli miydi?
Konvoyun duyurulduğu andan itibaren, Mısır rejiminin doğasını bilen herkes için onun akıbeti açıktı; zira Sisi, hiçbir koşulda Yahudi varlığıyla güvenlik koordinasyonunun bozulmasına izin vermeyecektir.
Konvoyun engellenmesi, kamuoyunu kontrol altına almaya ve bu girişimin, ablukanın kırılganlığını ortaya çıkaran bölgesel bir skandala dönüşmemesini sağlamaya yönelik bir plan kapsamında gelmiştir.
Dahası Cezayirli ve Ürdünlü aktivistler gibi konvoydaki bazı katılımcılar, sınırda durdurulduklarında şöyle bağırdılar: “Bizler yolun kapalı olduğunu biliyorduk, ama rejimlerin iş birliğini ifşa etmek istedik.”
Şerî vizyon: İslam'ın otoritesi olmadıkça ümmet için bir kurtuluş yoktur
Bugün gördüğümüz şey, sadece konvoyların kısıtlanması ya da rejimlerin ihaneti değildir, aksine bu hainlere karşı meydan okuyacak, ümmeti koruyacak ve onun yolunu açacak Müslümanları birleştiren bir varlığın yokluğunun bir sonucudur.
Şerî ve tek çözüm, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulmasıdır ki o, şunları yapacaktır:
Müslümanları tek bir İmamın liderliği altında birleştirecek.
Orduları, yardımları engellemek için değil, Filistin'i kurtarmak için harekete geçirecek.
İslami onuru ve siyasi egemenliğini yeniden tesis edecek.
İster Amerikan ister Avrupalı olsun, Kafir Batı'nın elini ve hegemonyasını kesip atacaktır.
Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerdir.” [Maide 44] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ “Müminler ancak birbirlerinin kardeşidirler.” [Hucurat 10] Ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “İmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Buhari ve Müslim]
Gazze halkının acılarının, Amerika ve Avrupa arasındaki jeopolitik çatışmalarda istismar edilmesi, ahlaki ve insani bir düşüklük olup Sisi gibi rejimlerin Gazze'yi kuşatmasına imkan tanımak ise, dini ve siyasi bir ihanettir.
Bu saçmalık ancak, tüm bu ajan rejimleri ortadan kaldırması ve Gazze halkının kanının ticaretini yapmayacak, aksine kurtuluş sancağını taşıyacak ve ümmeti, "لا إله إلا الله محمد رسول الله" Râyesi olan Ukab Râyesinin olduğu tek bir bayrak altında toplayacak Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti'nde İslam’ın yönetiminin ikame edilmesiyle sona bulacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Baha El-Hüseynî – Irak
Haber-Yorum
Batı Çatışmasının Vahşeti!
Haber:
Ukrayna'nın insansız hava araçlarıyla düzenlediği ani saldırılar, temel olarak “Tu-95” ve “Tu-22M” bombardıman uçaklarına odaklanarak Sibirya'nın derinliklerinde bulunan önemli Rus askeri üslerini hedef aldı. (El Cezire Net, 06/06/2025)
Yorum:
Ukrayna tarafından gerçekleşen bu operasyon, 50 binden fazla Ukrayna askerini eğiten, insansız hava aracı üretimi için 2 milyar sterlin yatırım yapan, Ukrayna'ya binlerce insansız hava aracı tedarik eden ve önümüzdeki dönemde 100 bin adet daha tedarik etmeyi planlayan İngilizlerin yardımıyla çok titiz bir şekilde planlanmıştır; zira İngiliz bakan, “Rusya ile savaşımız stratejik bir savaştır” ve “Ukrayna'nın yenilgisine izin veremeyiz” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Dolayısıyla İngilizler, bu savaşı kendi savaşları olarak gördüler, kendilerini Ukrayna'nın ilk savunucuları saydılar ve bu operasyonu 17 ay önce, yani Trump ve onun iktidarı ortaya çıkmadan önce planladılar; Amerika bu olaydan haberdar oldu ama geç kaldı.Bu, Ukrayna açısından bir tür farklılık içeren uluslararası bir tutumdur; zira Amerika, Ukrayna'nın topraklarındaki değerli elementlerin paylaşılmasını talep ederek onu şantajla tehdit etmiş ve daha çok Rusya'ya yakın bir tutum sergilemiştir.Bu uluslararası tutum, medya organlarında resmi olarak açıklanmamış olsa da, olayların satır aralarında doğrudan konuşulmuştur.Dolayısıyla İngiltere, Rusya'yı yıpratmak için bu savaşın mümkün olduğunca uzun sürmesini isterken Amerika ise Ukrayna'nın madenlerini ele geçirmek istiyor: nitekim bu uluslararası tutumlar, Batı ülkelerini bölerken aralarında büyük çatışmalar yaşanmakta ve Amerika ve Avrupa arasında çok büyük bir uçurum bulunmaktadır.
Bu kafir Batı, sırf kendi insan yapımı sisteminden kaynaklanan maddi çıkarları uğruna ülkeleri yıkmaya, insanları öldürmeye ve halkları yoksullaştırmaya hazırdır.Allah'ım, gölgesinde hiç kimsenin açlık çekip yerinden edilmediği bir devleti çabuklaştır ve savaşa girdiğinde yaşlıları ve kadınları öldürmeyen, ağaçları kesmeyen, hayvanları sadece yemek için kesen ve tek derdi, insanları kullara ibadet etmekten kurtarıp kulların Rabbine ibadet etmelerini sağlamak olan devleti çabuklaştır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hatice Salih
Haber-Yorum
Tanzanya'yı Kurtaracak Olan Seçim ve Anayasa Reformları Değildir!
Haber:
Tanzanya, Ekim 2025'te genel seçimlerin yapılmasına hazırlanırken, siyasi liderler ve siyasi partiler arasında bölünme ve görüş ayrılıkları egemen olmuş, bu da siyasi arenada geniş çaplı tartışmalara yol açmıştır.
Yorum:
Tanzanya'da bu yıl yapılacak genel seçimler öncesinde yaşanan siyasi gerginlik, her biri ülke genelinde halkın farklı kesimlerden geniş destek gören üç ana siyasi eğilimi ortaya çıkardı.
Birinci grup, acil seçim reformlarını destekleyenleri temsil ediyor ve bu eğilimin başını ise “Reformlar yoksa, seçimlerde yok” sloganı altında ana muhalefet partisi “Chadima” çekiyor.Bu akım, reformların olmaması halinde seçimlerin özgür ve adil olamayacağını, dolayısıyla seçimlerin boykot edilmesi gerektiğini düşünüyor.
İkinci grup, anayasal reformlar talep ediyor ve buna da ikinci muhalefet partisi olan Değişim ve Şeffaflık İttifakı liderlik ediyor; bu akım, anayasanın değiştirilmesine odaklanıyor ancak “Chadima”dan farklı olarak seçimlerin boykot edilmesi seçeneğini benimsemiyor.
Üçüncü grup ise mevcut durumu ve mevcut hükümeti desteklemektedir; zira bu grup, seçimlerin yönetim sisteminde veya anayasada reformların yapılmasının gerekli olduğunu düşünmüyor, aksine mevcut yasaları ve prosedürleri destekliyorlar ve onlar, mevcut hükümet ile iktidardaki devrimci partinin büyük etkisi altındadırlar.
Ancak partileri ve destekçileriyle bu üç akım, iddia ettiklerinin aksine ülkeye veya topluluklara hizmet edecek hiçbir somut değişiklik gerçekleştiremeyecektir.
Seçim reformlarını destekleyenler açısından olana gelince; onların, Tanzanya’nın daha önce de, yani 2010, 2019 ve sonuncusu 2023 yılında Ulusal Seçim Komisyonu Yasası'nın yürürlüğe girdiğinde seçim reformuna yönelik birçok girişimlere tanık olduğunu ancak bu reformların hiçbir sonuç vermediğini hatırlamaları gerekir.
Kampanyalarını 2024 yılında başlatan Değişim ve Şeffaflık İttifakı liderliğindeki anayasal reformları destekleyenlere gelince; Tanzanya'nın 1961 yılında resmi olarak bağımsızlığını kazandığından bu yana, 1961, 1962, 1964, 1965 ve 1977 yıllarında birçok anayasal reform ve değişikliklere tanık olduğunu bilmelidirler.Zira o zamandan beri, Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti'nin her iki kısmında da birbiri ardına değişiklikler yapılmış ancak somut sonuçlar gerçekleşmemiştir.
İktidar partisini ve hükümetin taraftarları gibi mevcut durumu destekleyenler açısından olana gelince; nitekim onlar da güvenli bir tarafta değillerdir; zira mevcut yasa ve anayasalardaki zayıflık durumları, artık herkes için açık bir hale gelmiştir.
Üç akımın da anlamakta başarısız olduğu şey, -hükümetin taraftarlarının düşündüğü gibi- sorunun özünün, seçim kanunlarında, anayasada, hatta muhalefette olmadığı, aksine Tanzanya ve gelişmekte olan ülkelerde şu anda yürürlükte olan tüm yasa ve sistemlerin kendisinden türediği ve asıl olarak hepsi de yabancı sömürgeci yasalar olan kapitalist sistemin kendisi olduğudur.
Bu kapitalist yasalar aracılığıyla Tanzanya ve gelişmekte olan dünyaya sömürgecinin hegemonyası dayatılmakta olup bu da kapitalist ülkelerin bu ülkelerin zenginliklerini ve kaynaklarını sömürmelerine imkan sağlamaktadır.
Bu nedenle Tanzanya ve diğerlerini kurtarmaya yönelik gerçek ve etkili bir değişim için, bu fasit kapitalist ideolojinin ortadan kaldırılmasına ve onun yerine İslam'ın küresel liderliği olan Hilafetin getirilmesine odaklanmak gerekir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Bitumva - Tanzanya
İran... Beyaz ve Kırmızının Kesildiğini Gördükten Sonra Kesilmeyi Bekleyen Kara Boğa!
İran devleti, Amerika'nın ajanı Beşar Esad ve rejimini Suriye'deki mübarek devrimin ayakları altına düşmekten kurtarmak için, on dört yılı aşkın bir süredir tüm imkânlarını seferber etti, ekonomisini, silahlı kuvvetlerini, devrim muhafızlarını, Kudüs Gücü'nü ve Lübnan'daki partisini harekete geçirdi. Ancak bir gün olsun, Yahudi varlığının disipline edilmesi gerektiğinde onu caydırmak için füzeler yerleştireceği veya uçakları konuşlandıracağı askeri üsler kurmayı hiç düşünmedi! Bu da İran'ın başarısız bir ülke olduğunu, siyasi veya stratejik bir vizyona sahip olmadığını, caydırıcılık konusunu hiç düşünmediğini, hatta kendini veya bölgedeki çıkarlarını korumayı bile düşünmediğini göstermektedir.
İran, Yahudi varlığının Filistin halkını öldürmesini izlemeye devam ederek kılını dahi kıpırdatmamış, “Kudüs” adı verilen gücünü işgale karşı harekete geçirememiş ve Lübnan'daki partisine gaspçı varlığı caydırmak için harekete geçme emri vermemiştir. Bilakis aksine, Amerika'nın ajanı Nusayri rejiminin bekası için Suriye halkını öldürmüş ve oradaki Müslümanların namusunu ihlal etmiştir. Amerika, Erdoğan aracılığıyla Beşar'ı devirmeye ve Suriye'nin yönetimini “devrim” maskesi takan ve aldatıcı bir dil kullanan yeni bir laike teslim etmeye karar verdiğinde İran, Amerika'ya bağlı laik rejimin kalıcı olduğundan emin olmuş ve sanki hiçbir şey olmamış gibi güçleri Tahran'a geri dönmüştür!
Suriye'de bulunduğu süre boyunca İran, Yahudi varlığının Suriye ve Lübnan topraklarına yönelik tekrarlanan saldırılarına karşı kılını dahi kıpırdatmamış, aksine Yahudi varlığı Lübnan'daki partisinin üslerini yok edene, liderlerine suikastlar düzenleyene ve olduğu yerde paslanmış füze rampalarını yakıp kül edene kadar sessiz kalmaya devam etmiş ve Filistinli kadın ve çocukların vücut parçaları, işgal uçaklarının camilere, evlere ve okullara yönelik bombardımanın altında havada uçuşurken Gazze'ye destek olmak için Yahudi varlığına karşı harekete geçmemiştir.
Yahudi varlığı yıllar boyunca İran'ı tehdit etmeye, hedef almaya ve İran’ın içinde ve dışında liderlerine suikastlar düzenlemeye devam etmiş ama İran, yüz suyunu koruyacak bir cevap verme cesaretini bile bulamamıştır. Nitekim Irak'la girdiği savaş sırasında yıllarca askeri cephanelik inşa ettikten ve Suriye'de masum insanları öldürme deneyimine sahip olduktan sonra tepkileri, içi boş açıklamaların ötesine geçmemiş, aksine bu cılız tepkiler, Yahudi varlığını daha şiddetli ve acımasız saldırılara hazırlanmaya teşvik etmiştir. Gerçekten Lübnan'daki partisine karşı yapılan ve birçok İranlı askeri liderin ölümüne yol açan acı bir darbe daha geldi ve İran bu darbeyi püskürtmeye hazır değildi ve kendisi vurulmadan önce Yahudileri vurmak için harekete geçmedi, bilakis Yahudi varlığının kendisine ulaşmadan önce Suudi Arabistan veya Ürdün hava sahasında düşürdüğü Husilerin insansız hava araçları ve füzeleriyle yetindi. Böylece Filistin'deki “beyaz boğanın” ve Lübnan'daki “kırmızı boğanın” kesilmesini izleyen İran, sessiz ve korkak bir şekilde kendi sırasını bekleyen bir “kara boğaya” dönüşmüştür!
Azgın varlığı caydırma konusunda İran rejimine güvenilemez; zira tepkileri ne olursa olsun, Yahudi varlığını ortadan kaldırmak, bölgede yayılan ve mübarek toprak Filistin'de yerleşen kanseri kökünden söküp atmak gibi talep edilen düzeye ulaşamayacaktır. Bu şeref, Amerika ve Yahudilere karşı alçaklığı ve adiliğiyle ve Irak, Suriye ve Afganistan'da İslam'a ve Müslümanlara karşı vahşeti ve düşmanlığıyla bilinen bir rejim tarafından elde edilemez. Filistin’i kurtarma ve Yahudi varlığını kalıcı olarak kökünden söküp atma şerefi, İslam ümmetini, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulduğu günü beklemektedir; zira o gün Hilafet, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavline uyarak Yahudilerle savaşmak için ordulara liderlik edecektir: لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي، فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ، فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِ “Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür, der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim rivayet etti]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan
Haber-Yorum
Yahudiler ve İran Arasındaki Savaşın Dumanı, Amerika'nın Amacını Mı Gizliyor?
Haber:
ABD Başkanı Donald Trump, pazar günü yaptığı açıklamada, Yahudi varlığı ile İran arasında yakında barışın sağlanacağını söyledi.Sosyal medya platformu Truth Social üzerinden yaptığı bir paylaşımda, İran ve Yahudi varlığının bir anlaşmaya varmaları gerektiğini ve Hindistan ile Pakistan’ın bir anlaşmaya vardığı gibi, onların da bir anlaşmaya varacaklarını belirtti. Ve şöyle ekledi: "Ayrıca ilk dönemimde Sırbistan ve Kosova onlarca yıldır olduğu gibi sıcak ve ağır bir şekilde devam ediyordu ve bu uzun süreli çatışma savaşa dönüşmeye hazırdı. Bunu durdurdum (Biden bazı çok aptalca kararlarla uzun vadeli beklentilere zarar verdi, ancak bunu yine düzelteceğim)." Ve şöyle devam etti: “Aynı şekilde, yakında Yahudi varlığı ve İran arasında da barış olacak. Şu anda birçok görüşme ve toplantı gerçekleşiyor.”
Yorum:
Yahudi varlığı ile İran arasındaki savaş, büyük sömürgeci projelere, özellikle de sömürgeci Amerika’nın projelerine hizmet eden işlevsel savaşlardan biri mi acaba?!
Bugün Yahudi varlığı ile İran arasındaki mevcut savaş, sömürgeci rejimlerin hain politikalarını harekete geçirmek ve meşrulaştırmak ve sömürgeciliğin çıkarlarına hizmet etmek için yürüttükleri savaşlara mı benziyor?Yoksa savaşın dumanı, siyasetin koridorlarında ümmete karşı örülen komploları ve onun davalarına yönelik ihanetleri mi gizliyor?
Zira sömürgeci rejimlerin varlıkla olan savaşları, ihanetleri harekete geçirip meşrulaştırma, sömürgecinin projelerini uygulama, onun çıkarlarını gerçekleştirme ve bir üs mesabesinde olan varlığını pekiştirip güçlendirme planlarına hizmet etmek için yapılan savaşlardır.
Örneğin Abdunnâsır'ın Yahudi varlığına karşı savaşları, Eisenhower'ın projesine hizmet etmek içindi ve bu projenin hedefi, sömürgeci İngiliz ve Fransızların bıraktığı sömürge boşluğunu Amerika'nın doldurması ve Amerika'nın varlığı bir üs olarak benimsemesidir.
Bu proje şunları içermektedir:
ABD başkanına, yeni sömürgeci Amerika'nın çıkarlarını güvence altına almak ve Orta Doğu bölgesinin güvenliğini koruma gerekçesi altında varlığı bir üs olarak korumak için gerekli gördüğü durumlarda askeri güç kullanma yetkisinin verilmesi.
Aynı şekilde askeri ve ekonomik yardım programlarını benimsemek yoluyla bölge ülkelerinin siyasi kararlarını kontrol edip denetim altına almak için ABD hükümetine yetkinin verilmesi.
Ayrıca Sedat'ın savaşı, Mısır'ı askeri denklemden çıkarmak ve bölgedeki en büyük ordunun gasıp varlıkla karşı karşıya gelmekten uzaklaştırmak amacıyla Camp David müzakerelerinin ihanetini harekete geçirmek için olan bir savaştı;dolayısıyla geçen yüzyılın yetmişli yıllarının başlarındaki Sedat'ın savaşı, gaspçı varlıkla normalleşme politikasını harekete geçirmek, diğer sömürgeci rejimlere normalleşme kapısını açmak ve Filistin meselesini tasfiye etmek amacıyla Madrid Konferansı için bir giriş olması için yapılan bir savaştı.
Bugün Trump yönetimi ve Yahudi varlığının görevlerine ilişkin geniş bakış açısıyla, varlığı sadece İslam beldesinin kalbinde stratejik ve jeostratejik bir üs ve Siyonist Haçlının İslam ve Müslümanlara karşı yürüttüğü haçlı seferinin temel dayanağı olarak görmüyor, bilakis aynı zamanda Çin'e karşı gelecekteki görevleri için bir üs olarak da görüyor; zira Çin'e karşı stratejik soğuk savaşında onu kullanmak ve onu, varlıktaki Hayfa limanı üzerinden Hindistan ile Avrupa'yı birbirine bağlayan yeni Amerikan İpek Yolu'nun dayanak noktası haline getirmeye çalışıyor; zira Amerika'nın yeni hat projesinin amacı, Çin'in Bir Kuşak Bir Yol projesini devre dışı bırakıp felce uğratmak ya da ekonomik olarak zayıflatmaktır. Dolayısıyla bu proje, Amerika'nın Çin'e karşı yürüttüğü ticaret savaşının bir parçasıdır ve Yahudi varlığı, Amerikan projesinin stratejik bir ayağı olarak görülmektedir.Nitekim Yahudi varlığının Başbakanı Binyamin Netanyahu, “İsrail'in bu ekonomik koridorda önemli bir kavşak noktası haline geldiğini İsrail devletinin vatandaşlarına duyurmaktan mutluluk duyuyorum” şeklinde bir açıklama yapmıştır.
Bu durum, Amerika'nın bu varlığı bölgesel çevresine ve genel olarak Orta Doğu bölgesine tamamen entegre etmesini, hatta bunun Asya ülkeleri ve Çin Okyanusu'na kadar ulaşmasını gerektiriyor ki bu da normalleşme sürecinin yoğunlaştırılmasını gerektirmektedir.
Bu durum Trump yönetimini, varlıkla olan normalleşme çemberini İslam'ın en batı ucundaki Fas rejimini de kapsayacak şekilde genişletmek için İbrahim Anlaşmalarını ilan etmesine sevk etmiştir; nitekim bugün, Suud rejiminin varlıkla olan normalleşme sürecine yaklaştığına dair söylentiler dolaşıyor; sonra Şam yönetimi bir telaş içinde olup Trump ve yönetiminin talimatıyla gaspçı varlıkla ilişkilerini normalleştirme niyeti hakkında art arda açıklamalar yapıyor.
Amerika, Aksa Tufanı operasyonunun ve bunun üssü mesabesinde olan varlığını stratejik olarak sarstığı gibi İslam ümmetine ve Çin'e karşı stratejik yapısını da sarsmasının ardından, bugün ümmet içindeki her türlü özgürlük ve devrimci ruhu öldürmeye çalışmaktadır; nitekim bunu, Haçlı-Siyonistlerin Gazze'de katledilenlere karşı uyguladıkları vahşeti ve barbarlığı açıklamaktadır.Ayrıca “direniş” ekseninin görevini sona erdirmek, normalleşme ekseninin tek eksen olarak kalmasını sağlamak ve direniş eksenine bağlı devletçikler de dahil tüm sömürgeci rejimlerin silahlı kollarını ortadan kaldırdıktan sonra onları normalleşmeye zorlamak yoluyla kendisini Çin ile olan soğuk savaşına odaklamaya çalışıyor.
Sanki bugünkü varlık ile İran arasındaki savaş, sömürge rejimlerin varlıkla olan anlaşmalarla sona erecek olan savaşlarından biriymiş gibi görünüyor; bu da onun gasp edilmiş Filistin topraklarında bir devlet olarak tanınması anlamına gelmektedir ki bunu da sömürgeciye, onun projeleri ve çıkarlarına hizmet eden normalleşme müzakereleri ve anlaşmaları izleyecektir.
Hatta askeri sisteminin Amerikan ajanı olduğu bilinen Pakistan Savunma Bakanı'nın açıklamaları, çemberin, gasıp varlıkla normalleşmeyle sonlanacak, sonra Çin'in kapısına bakan İran ve Pakistan'ı da kapsayacak şekilde genişleyecek müzakereler ve anlaşmalar gibi ihanet yönünde hareket ettiğini gösteriyor; bu da Amerika'nın Çin'e karşı soğuk savaşına hizmet edecek, Çin ile olan ticaret savaşındaki dayanağını güçlendirecek ve Yahudi varlığı da Amerika'nın yeni yol projesinin bir dayanağı olacaktır.
Bizler, sömürgeci rejimlerin savaşlarının, sömürgecinin projelerine ve çıkarlarına hizmet etmek için sömürgecinin mutfaklarında pişirildiğini biliyoruz. Gerçekten de dikenin dalından üzüm hasat edilmezmiş!
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed
Haber-Yorum
Konvoyun İç Çekişleri ve Mahkumların İnlemeleri Arasında
Karanlık Köşelerdeki Kurtuluş Çığlıkları Ne Zaman Duyulacak?!
Haber:
Arap dünyasının ilk ciddi girişimi olan Direniş Konvoyu, Filistin halkına destek olmak, halkın maruz kaldığı ablukayı kırmak ve onların açlıklarını sona erdirmek amacıyla Gazze Şeridi'ne doğru devam etmekte olup konvoyda binden fazla katılımcı bulunuyor. (El Cezire)
Yorum:
Bünyesinde kıskançlık duyan nefisleri taşıyan ve azgın işgalcinin ateşi ile yanmakta olan Gazze'ye doğru ilerleyen bu konvoy, -üzerinde zillet ve aşağılanma tozu olsa da- ümmetin, iman korunun hala evlatlarının kalplerinde yandığının adil bir şahididir.Ancak Yahudilerin güvenliği ve korunması için yardım kamyonlarının bile girişini engelleyen bu ajan rejimler, bu konvoyun girişine kesinlikle izin vermeyeceklerdir ki bunun en büyük kanıtı, sınırda bekletilen yardımların son kullanma tarihlerinin geçip bozulmuş olmasıdır;bu da geçen asrın 60'lı yıllarında Şeyh Takiyyuddîn Nebhani'nin söylediği şu sözü doğrulamaktadır: “Yahudi varlığı, insan yapımı rejimlerin gölgesidir, o rejimleri kaldırdığın an gölge de gider.”
Binaenaleyh Gazze ve tüm Filistin, bu mücrimleri kökünden yok edecek büyük bir ordu konvoyuna ihtiyaç duymaktadır; böylece bu Allah Subhanehu ve Teala'nın onların üzerinde gönderdiği bir felaket olacak, mümin topluluğun kalpleri ferahlayacak, yetimlerin, çaresizlerin ve yoksulların intikamı alınacaktır; böyle bir orduyu ancak, Allah'ın kullarına değil de sadece Allah'a kul olan, O'nun şeriatını tatbik eden, Müslümanları kurtarmak için seferber olan ve böylece onları sömürgecilerin tuzaklarından kurtaran bir devlet ve lider harekete geçirecektir.O halde bu azim farzı yerine getirme konusunda çok ciddi olalım; zira Filistin'i ve tüm dünyayı kafir şeytanların dostlarının zulmünden kurtarmanın yolu budur.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hatice Salih