Salı, 18 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Avrupa Ülkeleri, Yahudi Varlığını Filistinlileri Korumaya Çağırıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Avrupa Ülkeleri, Yahudi Varlığını Filistinlileri Korumaya Çağırıyor!

Haber:

Almanya, İtalya, Fransa ve İngiltere, geçen perşembe günü yaptıkları ortak açıklamada, Yahudi varlığını uluslararası hukuka uymaya ve işgal altındaki topraklarda bulunan Filistinlileri korumaya çağırdı ve dört ülkenin dışişleri bakanları yaptıkları açıklamada şunları söyledi: “(Fransa, Almanya, İtalya ve Birleşik Krallık olarak) bizler, yerleşimcilerin Filistinli sivillere yönelik şiddet eylemlerinin endişe verici şekilde tırmanmasını şiddetle kınıyor ve Batı Şeria'da istikrar çağrısında bulunuyoruz.”(Reuters, 27/11/2025)

Yorum:

İşgalci ve yerleşimci sürülerinin Filistin halkına karşı günlük olarak işlediği suçlarla ilgili olarak dört Avrupa ülkesi tarafından yapılan bu kısa açıklamayı okuyan kimse, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlini hatırlasın: إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلَامِ النُّبُوَّةِ الْأُولَى: إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ“İnsanların peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: Haya etmiyorsan dilediğini yap sözüdür.”Yahudi varlığını Filistinlileri korumaya çağıran bu Avrupa ülkeleri, kurulduğu günden bu yana ona imkan tanıyan, Filistin halkına karşı savaşında onu destekleyen ve silah, uzman, teknoloji ve para tedarik ederek onu destekleyen ve hala da desteklemeye devam eden aynı ülkelerdir ki Gazze'de yaşananlar bunun en iyi kanıtıdır; zira eğer Amerika ve Avrupa'nın desteği olmasaydı, Yahudi varlığı Gazze'ye karşı iki yıl sürecek bir savaşa giremezdi. Ünlü Amerikalı ekonomist Jeffrey Sachs tarafından vurgulanan şey işte budur; zira Sachs şöyle demiştir: “İsrail, ABD'nin desteği olmadan tek bir gün bile savaşamazdı.” Dolayısıyla onların Yahudileri Filistin halkını korumaya çağırmaları demek, kurbanı öldürüp sonra cenaze törenine katılan bir kimse gibi olmaları demektir!

Bu ülkeler, kurda avını koruma çağrısında bulunan açıklamalar yayınlıyorlar! Sanki Yahudiler, açıklamaları ve gösterileri umursuyorlarmış gibi; zira Gazze'deki soykırım savaşına karşı dünyanın birçok ülkesindeki sayısız gösterinin ve uluslararası kuruluşlar tarafından işlenen suçları kınayan açıklamaların yapılmasının, Yahudilerin Filistin halkına yönelik vahşi davranışları üzerinde bir etkisi oldu mu? Dolayısıyla onlar, Yahudilerin uluslararası karar, kınama ve eleştiriye zerre kadar değer vermediklerini, aksine bu onların kibir ve suçlarını artırdığını biliyorlar. Zira Avrupa ülkeleri ve Amerika, Yahudilerin suçlarını durdurma konusunda ciddi olsalardı, Filistin halkı için timsah gözyaşları dökmek yerine onlara silah satmayı bırakırlar, dahası Yahudileri bu savaşı durdurmaya zorlarlardı; çünkü onlar bunu yapabilecek güce sahiplerdir. Ama savaş onların savaşı ve savaşın hedefleri de onların hedefiyken bunu neden yapsınlar ki?! Dolayısıyla Yahudiler, bu ülkelerin zaman zaman yayınladıkları bu kararların ve açıklamaların sadece yerel tüketime yönelik olduğunu çok iyi biliyorlar.

Müslümanların anlaması gereken şey, kendi tırnağınızdan başka kimsenin sırtınızı kaşıyamayacağı ve Filistin'deki soykırım savaşını durdurmak için harekete geçmezlerse, başka kimsenin de harekete geçmeyeceğidir; zira Filistin davası tüm Müslümanların davası olup herkes kıyamet gününde bundan dolayı hesaba çekilecektir. Bu yüzden ya zafer ve genişliği yer ve gök kadar olan cennete girmek ya da pişmanlığın hiçbir fayda vermeyeceği bir günde rezil ve pişman olmaktır ki Allah bizi bundan korusun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...

Trump'a İtaat: Pakistan'ın Yöneticisi, Müslümanları Değerli Minerallere Erişim Haklarından Mahrum Bırakıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump'a İtaat: Pakistan'ın Yöneticisi, Müslümanları Değerli Minerallere Erişim Haklarından Mahrum Bırakıyor!

Haber:

18 Kasım 2025 tarihinde, Pakistan Associated Press, “Pakistan'ın madencilik sektöründe önemli ilerlemeler kaydedildiğini ve bunun sonucunda Pakistanlı özel şirket Himalayan Land Exploration Company ile Amerikan şirketi Nova Minerals arasında, ülke genelinde değerli madenlerin araştırılması ve geliştirilmesi için stratejik bir ortaklık kurulduğunu” bildirdi.

Yorum:

ABD borsasında işlem gören Nova Minerals şirketiyle yapılan bu ortaklık, Trump'ın Pakistan'da akıllı telefonlardan tıbbi cihazlara, en son savaş uçaklarından askeri silahlara kadar her şeyi çalıştırmak için kullanılan nadir toprak elementleri üzerindeki kontrolünü güçlendirmeye yönelik planında önemli bir adım daha teşkil ediyor.Trump'ın planı, şu anda Amerikan şirketleriyle yapılan önemli anlaşmayı şahsen denetleyen Pakistan yöneticisi Asım Munir tarafından tam olarak uygulanıyor.

Başbakanlık Ofisi, 8 Eylül 2025'te, "ABD Stratejik Metaller ve Mota-Engle gibi önde gelen iki küresel madencilik ve altyapı şirketinin temsilcilerinin de aralarında bulunduğu üst düzey bir ABD heyetinin, Başbakan Muhammed Şahbaz Şerif ile bir araya geldiğini ve toplantıya Kara Kuvvetleri Komutanı Mareşal Syed Asım Münir ve birkaç federal bakanın da katıldığını" duyurdu. Ve şu eklemeden bulundu: “Bu anlaşmanın ilk aşamasının Pakistan'ın hayati mineral sektörüne yaklaşık 500 milyon ABD Doları tutarında yatırımlar getirmesi bekleniyor.”

Daha sonra 25 Eylül 2025 tarihinde Beyaz Saray'da düzenlenen bir toplantı sırasında Pakistan yöneticisi, Başkan Trump'a Pakistan minerallerinin örnekleriyle dolu ahşap bir kutuyu gururla takdim etti.

2 Ekim 2025 tarihinde PR Newswire, “Pakistan'ın zenginleştirilmiş nadir toprak elementleri ve hayati minerallerden oluşan ilk sevkiyatını ABD'deki Strategic Minerals Corporation'a (Amerikan Stratejik Metaller Şirketi) başarıyla teslim ettiğini” duyurdu.Şirketin CEO'su Stacey W. Hastie, "Bunu, Pakistan'ın Frontier Works şirketiyle birlikte ABD'ye temel mineralleri sağlamak için çıktığımız heyecan verici yolculuğun ilk adımı olarak görüyoruz" açıklamasında bulundu.

Aslında Trump, Çin ile şiddetli bir ekonomik rekabet içinde olduğu ve ABD ekonomisinin de krizden geçtiği bir dönemde, Çin'in kontrolü altında olmayan nadir minerallere erişim gücü nedeniyle tamamen Pakistan'a odaklanıyor.8 Eylül 2025 tarihinde, ABD'nin Pakistan Büyükelçiliği, Maslahatgüzar Natalie Baker'ın şu açıklamayı yaptığını duyurdu: “Trump yönetimi, hayati mineral kaynaklarının ABD'nin güvenliği ve refahı için önemini göz önünde bulundurarak bu tür anlaşmaları öncelikli bir konu haline getirmiş olup ABD şirketleri ile Pakistan'ın hayati mineral ve madencilik sektöründeki muadilleri arasında gelecekte de benzer anlaşmaların imzalanmasını görmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.”

Bu nedenle Pakistan'ın yöneticisinin Trump'ın nadir toprak elementleriyle ilgili planlarını ve Gazze vizyonunu uygulamaya koymaya çalıştığı için, Trump'ın 13 Ekim 2025'te onu “en sevdiğim mareşal” olarak nitelendirerek coşkuyla övmesi şaşırtıcı değildir.

Ey genel olarak Pakistan'daki Müslümanlar ve özel olarak da Müslümanların alimleri ve İslam daveti taşıyıcıları: Pakistan yöneticisi, İslam öncesi Hint yarımadasının kadim hükümdarlarının zihniyet ve psikolojisine sahiptir; zira o, Pakistan topraklarını ve onun üstündeki ve altındaki her şeyi kendi mülkü olarak görüyor.Eğer ona karşı çıkılmaz ve onun sınırı durdurulmazsa, daha önceki Pakistan yöneticilerinin yaptığı gibi, zalim yönetimi ve kişisel serveti için Amerika'nın desteğini güçlendirmek amacıyla ülkenin servetlerini tüketecektir.

Bizim azim dinimiz, Allah'ın hepimize bahşettiği servete ilişkin taviz verme konusunda sessiz kalmamızı caiz kılmamaktadır; zira İslam'da madenler, tüm Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılan kamu mülkiyeti olarak kabul edilmekte olup madenlerin herhangi bir bireye veya özel şirkete verilmesi caiz değildir. Nitekim Tirmizi, Şumeyr ve Ebyad bin Hammal’dan şunu rivayet etmiştir: أَنَّهُ وَفَدَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَاسْتَقْطَعَهُ الْمِلْحَ فَقَطَعَ لَهُ، فَلَمَّا أَنْ وَلَّى قَالَ رَجُلٌ مِنْ الْمَجْلِسِ: أَتَدْرِي مَا قَطَعْتَ لَهُ؟ إِنَّمَا قَطَعْتَ لَهُ الْمَاءَ الْعِدَّ. قَالَ: فَانْتَزَعَهُ مِنْهُO, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i ziyaret ederek yerini belirttiği bir tuz madeninin kendisine ikta edilmesini istedi. Allah’ın Resulü de bu tuz madenini ona ikta etti. Tam oradan ayrılacağı sırada meclisteki bir adam dedi ki: "Ona ne ikta ettiğinizi biliyor musunuz? Ona kesilmez bir suyu ikta ettiniz. Bunun üzerine Ebyad: Bundan vazgeçtiğini söyledi.”Nitekim bu hadisin şerhinde, hicri 593 yılında vefat eden celil âlim Burhaneddin el-Merginanî, “El-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-Mübtedî” adlı eserinde şöyle yazmıştır: (İmamın, tuz ve insanların kendisinden su çektiği kuyular gibi Müslümanlar için vazgeçilmez olan şeyleri ikta etmesi caiz değildir.) Hicri 1088 yılında vefat eden Şam’da Hanefi Müftüsü olan Alauddin el-Haskafi, " Dürrü'l-Muhtâr" adlı eserinde şöyle yazmıştır: İmamın, Müslümanlar için vazgeçilmez olan görünür madenleri, yani Allah'ın yeryüzündeki madenlere koyduğu özleri belirgin olan tuz, sürme, katran ve petrol gibi madenleri ikta etmesinin caiz olmadığını biliyorum.

O halde Pakistan yöneticisinin uyguladığı bu münkere karşı sesimizi yükseltelim ve bir sanayi devrimi gerçekleştirmek için nadir toprak elementlerinin kullanımını sağlayacak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalışalım ki böylece Pakistan, Hilafetin irtikaz noktası olsun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Musab Umeyr – Pakistan

Devamını oku...

Özbekistan'da Çocuklara İslam'ın Hükümlerini Öğretmek Suç Sayılıyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Özbekistan'da Çocuklara İslam'ın Hükümlerini Öğretmek Suç Sayılıyor!

Özbekistan'da çocuklara dini eğitim verenlere verilen ceza artırıldı. Zira Özbekistan Yüksek Konseyi milletvekilleri, birçok insanın hayatını etkileyebilecek bu değişikliği, bir günde "sadece küçük bir madde" olarak nitelendirerek onayladılar!

Yüksek Konsey Yasama Meclisi'nin 13 Mayıs'ta kabul ettiği yasa tasarısına göre, 18 yaşın altındakilere dini eğitim veren birey ve kuruluşlar artık yasal olarak doğrudan cezai sorumluluğa tabi tutulabilecektir.

Mevcut yasaya göre, bu kişiler daha önce sadece idari yaptırımlarla karşı karşıya kalıyordu, ancak yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle bu prosedür değişecektir. Yasa tasarısına duyulan ihtiyacı da son yıllarda yasadışı dini eğitim vakalarının artmasını gerekçe gösterdiler.

Projeyi başlatan milletvekili Abdullah Aslonov şu açıklamada bulundu: “Son yıllarda yasadışı dini eğitim alan çocukların sayısında bir artışa tanık olunmuştur; çoğu durumda çocuklar, hiçbir belgeleri ve kayıtlı olmayan gayri resmi merkezlere ve kuruluşlara ve genellikle de dini eğitim almamış kişilere gönderilmektedir.”

Yeni değişiklik, yasal olarak çocuklara dini eğitim veren herkese üç yıla kadar hapis cezası verilmesine kapı açıyor. Gözlemcilere göre, Şevket Mirziyoyev'in iktidara gelmesiyle tanınan dini özgürlükler yıllar geçtikçe kaybolmuştur.

Bazıları, gençlerin radikalleşmesini ve çeşitli silahlı gruplara katılmasını önlemek için hükümetin bu adımı atmak zorunda olduğunu söylüyor.

Öncelikle Allahu Teala İslam'ı tüm insanlığa indirmiş ve indirilen ilk ayet ise “Oku” ile başlamaktadır. Oku, yani öğren ve Rabbini tanı, yani O'nun yarattıklarını düşünerek O'nu aklınla tanı demektir. Bir saatlik ilim, bir yıllık ibadetten daha hayırlıdır; yani ilim öğrenmiş olan biri, onu öğrenmemiş biriyle eşit değildir. Zira bu bol bilgiyle yolumuzu aydınlattığımız gibi bizim için yol da netleşir.

Çocukluk, ilim öğrenmek için en uygun dönem olarak kabul edilir ancak hayatımız, İslami sisteme tabi olmadığından dolayı bizler, yozlaşmış kapitalist sistemin gölgesinde yaşamaya başladık. Doğal olarak eğitim sektörü de bir istisna olmamıştır. Bu yüzden yüzyılı aşkın bir süredir okullarımız ve üniversitelerimiz, bazen kapitalizme, bazen de sosyalizme dayalı bir eğitim sistemi uygulamaktadır. Çünkü İslam'ın düşmanları, İslam ümmetinin uyanmasını, izzetine ve şerefine kavuşmasını ve yönetimin Müslümanlara geri dönmesini istemiyorlar. Ajan Özbekistan rejimi de onlardan bir istisna değildir.

Tiran Kerimov'un ardından iktidara gelen Mirziyoyev, İslam'a karşı savaşında onun izinden gidiyor. Yeni milletvekilleri tarafından kabul edilen, evlerde küçük çocuklara dini eğitim verilmesini suç sayan ve bunu yapanlara karşı sıkı önlemler getiren yeni yasa, buna dair en iyi bir örnektir.

Bir yandan İslam'a karşı bir savaş yürütülürken, diğer yandan da ülkenin gençleri arasında spor müsabakaları ve çeşitli dans kulüpleri düzenlenmesine yönelik geniş bir kapı açılmaktadır.

Genç yetişkin kızlar ve kadınların yarı çıplak kıyafetlerle büyük sahnelerde yarışmalara katıldıkları, sahnelerde dans ettikleri, müzik konserleri düzenledikleri ve genç erkeklerin çeşitli alanlarda başarılı olarak gösterildikleri bir zamanda dini eğitim alan genç erkeklerin, sapkın oldukları ve aşırıcı dini akımlara katıldıkları ifade edilmektedir.

Aman Allah’ım, ne kadar da üzücü bir durum! Zira okullarda başörtülü kız çocuklarının taciz ve aşağılanmaya maruz kaldıkları bir zamanda, Özbekistan, Jennifer Lopez'in ülkemize gelip birkaç gün boyunca konser vermesi için uygun koşulları hazırlamış, bu durum sosyal medyada büyük yankı uyandırmış ve hükümet ise bunun gençlerin yetiştirilmesi üzerindeki olumsuz etkisini hiç düşünmemiştir.

Onları korkutan ve endişelendiren şey, Batı'dan gelen yabancı kültür değildir, aksine atalarımızın yaşadığı İslami hayata geri dönmemizdir; işte onlar bugün bizi, bu İslami hayattan uzaklaştırmaya ve köklerimizden koparmaya çalışmaktadırlar. İşte bu yüzden onlar, dinlerini öğrenen veya camiye namaza giden küçük çocuklardan ve başörtüsü takan kızlardan bile korkuyorlar. Ama artık çok geç! Zira gençler de dahil olmak üzere Müslümanlar, artık uyanmışlar ve kurtuluşun ve gerçek mutluluğun İslam'da olduğunu anlamışlardır. İşte bu nedenle tüm bu engellere rağmen, evlerde gizli okullar açılmakta ve yüzlerce çocuk buralarda dini eğitim almaktadır. Onlar Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar ama bunu asla başaramayacaklar ve şüphesiz Allah nurunu tamamlayacaktır.

Sadece Allah'tan korkan ve tüm kanun ve hapis cezalarına rağmen gece gündüz O'nun dinini yüceltmek ve çocuklara İslam'ın hükümlerini öğretmek için çalışan Müslüman kardeşlerimizden ve bacılarımızdan Allah razı olsun.

Müslüman olmalarına rağmen küfre hizmet eden, İslam'a ve Müslümanlara karşı savaşan rejimlerin yöneticilerine gelince; onlara, Allah'ın dininin yeryüzünde hakim olacağını, tahtlarının yerle bir olacağını ve batıl rejimlerinin yeryüzünden silineceğini hatırlatırız. İşte o zaman Amerika, Rusya ve Çin'deki efendilerinden bir destek bulamayacaklar, hayal kırıklığına uğrayacaklar ve yaptıklarından dolayı hesap vereceklerdir. Bu nedenle onlara, hala bir fırsatları varken hak yolunda yürümelerini, İslam'la değil küfür sistemleriyle savaşmalarını tavsiye ediyoruz. Zira Allah Subhanehu ve Teala’nın vaat ettiği gibi zorba diktatörlüğün yok olmasının ardından Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet geri dönecektir.

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur:  تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ» ثُمَّ سَكَتَ... “Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Sonra sükût etti. …”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhlise Özbekî

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Afgan Katil: Onu Kullanıp Müslümanları Öldürmeye Zorladılar; O Da Onları Öldürünce, Müslümanların Dinini Suçladılar!

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye TV:
"Afgan Katil: Onu Kullanıp Müslümanları Öldürmeye Zorladılar; O Da Onları Öldürünce, Müslümanların Dinini Suçladılar!"

Hizb-ut Tahrir Üyesi Faziletli Şeyh Yusuf Maharize’ye (Ebu Humam) Ait Bir Kesit - Mübarek Toprak (Filistin)

Yapım: El Vakiye TV Medya Prodüksiyonu

H. 7 Cumade’l Âhir 1447 M. 28 Kasım 2025

Devamını oku...

Trump Gerçeği Çarpıtıyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Trump Gerçeği Çarpıtıyor!

Görünen o ki ABD yönetimi, bölgedeki rollerin yeniden dağıtılması olarak pazarlanan, paketlenmiş siyasi sahneler yaratmaya çalışıyor. Bu sahnelerden biri de bin Selman'ı, sanki son kararı veren oymuş ve kendisi de ondan sinyaller alıp bunları uyguluyormuş gibi göstermeye çalışmasıdır. Bu, aklı başında birinin inanmayacağı bir şeydir; zira uluslararası ilişkilerde güç, imajlarla satılamaz veya medya manipülasyonuyla satın alınamaz, aksine gücün ağırlığı çıkarlar masasında belirlenir.

Bugün yaşananlar, Amerika'nın kararına Arap kılıfı giydirilen yerel araçlarla bölgenin yeniden şekillendirilme bölümlerinin yeni bir bölümünden başka bir şey değildir. Ancak güç kartlarını elinde bulundurmayanların karar veremeyeceği gerçeği değişmez. Bu yüzden medya ne kadar kâğıttan semboller üretmeye çalışırsa çalışsın, gerçeklik herkesi ortaya çıkarır, egemenlik olmadan verilen roller ortadan kalkar ve Dolarla satın alınan prestij ise anlaşma bittiğinde sona erer.

Medyayı kaplayan bu alan, bağımsızlığın varlığını ve bölgenin Beyaz Saray'ın direktiflerine göre değil de kendi iradesiyle hareket ettiğini ima etmeye yönelik siyasi dekorasyondan öte bir şey değildir. Bu ise Washington'un, gerçekleri çarpıtmaya ve bin Selman'ı karar sahibi olarak ve Trump'ı da genç yöneticinin emrettiği şeyi yapıyor gibi göstermeye yönelik bir çabasıdır.

Amerika'nın politikasını duygulara değil, nüfuz, çıkarlar ve silahlara dayandırdığı ve Trump'ın da başkanların en açık sözlü olanı olduğu bilinmektedir; zira o, Riyad ile olan ilişkisinin alım satım ilişkisi olduğunu ve yöneltmiş olduğu dostluk sözlerinin de bedeli ödenmiş siyasi faturalardan öte bir şey olmadığını gizlemiyor. Bu nedenle sahne, -her ne kadar Suudi Arabistan'ın kararı gibi paketlenmiş olsa da- gerçek karar Washington'da alınmakta ve uygulama da itaat etmekten ve boyun eğmekten başka bir şey bilmeyen Arap başkentlerinden gelmektedir.

Gerçek, şu şiirin dizelerinde yer almaya devam etmektedir: Selamını ummadığın kişi sana selam verdi... Eğer dirhemler olmasaydı, o sana selam vermezdi!

Bu bir saygı meselesi değildir, aksine bir tarafın dikte ettiği ve diğer tarafın da uymaktan başka seçeneği olmayan hesaplar meselesidir.

Bugün ve dün ile atalarımızın yaşadığı gün arasındaki uçurumun boyutunu anlamamız için, ümmetin şanlı tarihindeki anlara geri dönmemiz yeterlidir; zira o gün prestij, büyükelçilik ofislerinde değil savaş meydanlarında alındığı gibi karar da ödenecek faturalara veya yapılacak anlaşmalara boyun eğmeyen insanların kalplerinden alınıyordu.

–Ömer ibn Hattab'dan Selahaddin Eyyubi'ye, Mutasım'dan Nureddin Zengi'ye ve Yusuf ibn Taşfin'e kadar– Halifeler ve liderler, söylediklerini yapan, söz verdiklerinde yerine getiren adamlardı; zira ümmetin çevresinde bulunan bir mazlum haykırsa, onun haykırışı izzet, güç ve kuvvet dârı olan Dâru'l Hilafete ulaşırdı ve kalemlerden önce ordular harekete geçerdi. Dolayısıyla onlar, uygulayıcılar değil karar vericilerdi ve bu yüzden de bir kenarda oturmayıp tarih yazmışlardır.

Doğu, kahraman ecdadı için ağlıyor... ve Batı, kendi yarattığı gözyaşlarında boğuluyor.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Fransa'da Sağ Kanadın İslam'a Olan Takıntısı Giderek Şiddetleniyor: Küçük Çocukların Başörtü Takmasını ve Oruç Tutmasını Yasaklamalıyız!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Fransa'da Sağ Kanadın İslam'a Olan Takıntısı Giderek Şiddetleniyor: Küçük Çocukların Başörtü Takmasını ve Oruç Tutmasını Yasaklamalıyız!

Haber:

Fransız Cumhuriyetçi Partisi'nden (LR) 29 senatörlerden oluşan bir grup, “siyasal İslam” olarak tanımladıkları olguyla mücadeleye yönelik 17 öneri içeren bir rapor yayınladı; rapordaki önerilerden ilki, “16 yaşın altındaki kızların kamuya açık yerlerde başörtüsü takmasının yasaklanmasını” öngörüyor. Senatörler ayrıca, “okul gezilerine eşlik eden annelerin başörtüsü takmasını yasaklama” yönündeki eski öneriyi de yeniden gündeme getirdiler. Ayrıca 16 yaş altı çocukların Ramazan orucu tutmasının yasaklanması çağrısında bulunuldu!

Yorum:

Le Figaro tarafından yayınlanan ve "Siyasi İslam: Ulusal Bağlılığımızın Önünde Bir Engel Mi?" başlıklı rapor, yaklaşık yüz sayfadan oluşuyor.Raporda, başörtüsü "cinsiyet ayrımcılığının bir bayrağı, toplumsal kontrol aracı ve bölgesel bir işaret" olarak tanımlanıyor ve Fransız toplumunu katı dini standartlara göre dönüştürmeyi amaçlayan bir ideoloji olarak siyasal İslam'a karşı uyarıda bulunarak bunu uzun vadeli ayrılıkçı bir proje olarak nitelendiriyor!! Ayrıca zorla evlendirme, vatandaşlığa alma ve benzeri birçok konu da ele alınıyor!

Sağ ve aşırı sağcıları takip eden biri, onların raporlarından, önerilerinden ve yasa tekliflerinden, İslam'a olan takıntısının her geçen an arttığını ve onlar arasındaki sihirli çözümün, Fransa'nın sorunlarını çözmek için İslam'la ilgili her şeyi ortadan kaldırmak olduğunu teyit eder.

Işıklar ülkesi, bir hükümetin gidip siyasi istikrar sağlanamadan başka bir hükümetin göreve gelmesiyle bugün gerçek bir siyasi krizle karşı karşıyadır; ayrıca ekonomik çöküş, yüksek yaşam maliyeti, artan suçlar, eğitim krizi ve benzerleri gibi daha önce hiç karşılaşmadığı derin sorunlar ve zorluklarla da boğuşuyor...Sağ kanat ve aşırı sağ kanat, her seferinde bu sorunların ana nedenleriyle meşgul olmayı bir kenara bırakıp, “siyasal İslam'ın” tehdit ettiği gerçek ve acil tehlikeyle mücadele bahanesiyle ülkelerindeki İslam'ın tüm tezahürlerine karşı savaşmaya odaklanıyorlar!

Küçük çocukları cinsel ilişkiye, eşcinselliğe ve her türlü ahlaksızlığa teşvik ettikleri bir zamanda, başörtüsünün, oruç tutmanın ve zorla evliliğin yasaklanması çağrısında bulunuyorlar! Ne kadar da kötü bir hüküm veriyorlar!

Sağ kanadın İslam ile olan sorunu, İslam'ın bir ideoloji olduğunu ve onu temsil eden bir devlet olmamasına rağmen kapitalist ideolojileri için gerçek bir tehdit oluşturduğunu idrak etmeleridir; sunmuş oldukları çözümlerin başarısız olduğunu gördükçe korkuları giderek daha artıyor; bu yüzden fikri savaşlarını kazanacaklarını zannederek İslam'ın her türlü tezahürüyle, hatta bir kumaş parçasıyla bile savaşmakla meşgul oluyorlar!

Ancak heyhat ki heyhat! Zira İslam ile ne kadar savaşırlarsa savaşsınlar, onların ideolojileri derin bir uçuruma doğru yuvarlanırken İslam ise daha da güçlenecek ve yayılacaktır!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Minnetullah Tahir – Tunus

Devamını oku...

Gazze'deki Kadınların Başına Gelenlere Bakıldığında, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Hani Nerede?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze'deki Kadınların Başına Gelenlere Bakıldığında, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Hani Nerede?!

Haber:

Her yıl 25 Kasım - 10 Aralık tarihleri ​​arasında, Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı 16 Günlük Aktivizm kampanyası başlatılıyor; bu kampanya, en yaygın insan hakları ihlallerinden biri olan kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlenmesi ve mücadele edilmesine çağıran küresel bir kampanyadır!!Bu kampanyayla eş zamanlı olarak BM Kadın Birimi, kadın cinayetleri hakkında 2025 raporunu yayınladı ve rapora göre, geçen yıl 83.000 kadın ve kız çocuğunun kasten öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Bu kadınların %60'ı yakın partnerleri veya aile üyeleri tarafından öldürülmüştür.Arap ülkelerinde, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki kadınların %40'ı 2024 yılında şiddete maruz kalırken, Arap ülkeleri geçen yıl şiddet oranlarında keskin bir artışa tanık olmuştur.

Yorum:

Kadın ve insan hakları savunucusu olduklarını iddia edenler, özellikle İslam beldelerinde, koruma ve eşitlik gibi yalan sloganları atmaya devam ediyorlar!Kadınların şikayette bulunma gücünü sınırlayan toplumsal kalıplar ve örfler nedeniyle, şiddet vakalarının çoğunun hala ev içinde gerçekleştiğini ve çok azının belgelendiğini iddia ediyorlar.Cezaların hafifletilmesine imkan sağlayan veya mağdurların adalete erişim gücünü kısıtlayan yasal boşlukların olduğunu da dile getiriyorlar. Aynı şekilde özel barınak merkezleri ve koruma mekanizmaları gibi sınırlı uygulama araçlarını da atıfta bulunulmaktadır. Bu yüzden kadınları cinsiyete dayalı şiddetten korumak ve cinsiyet stereotiplerini ortadan kaldırmak bahanesiyle, İslam’ın hükümlerine aykırı yasaların çıkarılmasını talep ediyorlar.

Aynı zamanda, bu ikiyüzlü iddia sahipleri, -soykırım savaşının en bariz kurbanları olan- Gazze Şeridi kadınlarının yaşadıkları korkunç acı gerçekliği görmezden geliyorlar; oysa Gazze Şeridi’ndeki kadınların hayatları, onurlarını ve yaşama haklarını tehdit eden günlük bir çatışmaya dönüşmüştür.

Sürekli olarak kadınların cinsiyete dayalı şiddete karşı korunmasını talep eden kurum ve kuruluşlar, bu kadınlara yönelik soykırım savaşı sahneleri karşısında sessiz kalıp felç oldular; zira onlar, öldürülmeyi, yerinden edilmeyi, tedavi ve yiyecekten mahrum bırakılmayı görmedikleri gibi tekrarlanan yerinden edilmeler, güvensizlik ve barınak kaybının yanı sıra koruma sistemlerinin, temel hizmetlerin ve kadınlar olarak kendilerine özgü ihtiyaçların çökmesi nedeniyle onların ve çocuklarının bedenlerini harap eden açlığa da tanık olmadılar.

Aynı şekilde gaspçı varlığın hapishanelerinde tutuklu bulunan Gazze Şeridi'ndeki kadınların yanı sıra onların hapishanelerde maruz kaldıkları tecavüz, taciz, çıplak arama, müstehcen dil ve tecavüz tehditleri gibi insan aklının ve nefsinin dayanma kapasitesini aşan belgelenmiş sahneler hakkında sadece bilgi ve tanıklık toplamakla yetinilmiştir; oysa bu ihlaller, serbest bırakıldıktan uzun süre sonra bile derin psikolojik ve fiziksel etkiler bırakmaktadır. Dolayısıyla bu durum, kadınların günlük yaşamlarını ve en temel haklarını kullanmalarını olumsuz etkilemekte, aileleri ve toplumları üzerinde olumsuz etkilere yol açmakta ve bu da Gazze'deki kadınların süregelen acılarını daha da artırmaktadır. Böylece bu, ikiyüzlü bir dünyanın, çifte standartlar veya daha fazlasını uygulayarak savunduğu sahte koruma ilkelerinin çöküşünü açıkça ortaya çıkarmaktadır.

Aslında sadece aileyi ve toplumu baltalamakla ilgilenen ve savaş dönemi boyunca Gazze'yi terk edip Gazze'deki kadınları sırtlarının arkasına atan bu uluslararası kurumlar, örgütler ve kadın derneklerinin ayıpları artık açığa çıkmıştır.Bu yüzden iğrenç görüntüsünü ne kadar güzelleştirmeye çalışırsa çalışsın, bir daha onlara aldanmayın.وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız).  Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz!” [Hud 113]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müslime Şâmî (Ümmü Suheyb)

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER